30 Mayıs 2007 Çarşamba

Uzun-Beyaz-Bulut/GELİBOLU-

ESER İNCELEME
A. DIŞ İNCELEME Adı: Uzun-Beyaz-Bulut/GELİBOLU
Yazarı:Buket UZUNER
Sayfa Sayısı:318
Baskı Yeri:Remzi Kitabevi
Baskı Tarihi: Ekim 2001 Baskı Sayısı: 11. Baskı B.
YAZAR 1955’de Ankara’da doğdu. Hacettepe Biyoloji bölümünden mezun oldu. Norveç Bergen Üniversitesinde mikrobiyel ekoloji ve sosyoloji, (ABD) Michigan üniversitesinde toplum sağlığı konularında yüksek lisans çalışmaları yaptı. (Finlandiya) Tempere Teknik Üniversitesi Su Teknolojisi bölümü ve ODTÜ Çevre Mühendisliği bölümünde araştırmacı olarak çalıştı, ders anlattı. Buket Uzuner’in yazıları 1977’den itibaren; Varlık, Dönemeç, Türk Dili, Oluşum, Sanat Olayı, Cönk, Gösteri, gergedan, argos, Yaşasın Edebiyat gibi edebiyat ve kültür dergilerinde yayınlandı. Rapsodi adlı aylık kadın dergisinde kadın ve gezi sayfaları hazırladı. Tam zamanlı edebiyatçı olmak için Akademik yaşamına son verdi. Avrupa, Amerika ve Kuzey Afrika’da gezgin, öğrenci ve araştırmacı olarak yaşadı. Aylarca süren tren ve saatlerce süren uçak yolculuklarını gerçekleştirebilmek için yaşadığı ülkelerde garsonluk, çocuk bakıcılığı, çevirmenlik ve aşçılık yaptı. Yurtiçi ve yurtdışında övgü ve yergi dolu eleştirilerle karşılanan ikinci romanı Balık İzlerinin Sesi ile 1993 Yunus Nadi Roman ödüllerinden birini aldı. Kumral Ada-Mavi Tuna adlı romanıyla 1998 İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi roman ödülüne değer bulundu. 2001 yılında, beş yıla yakın bir çalışma sonunda yayımladığı Uzun Beyaz Bulut/Gelibolu adlı son romanı bir ayda 50.000 okura ulaştı. Buket Uzuner, Türkiye PEN Yazarlar Derneği, TYS, edebiyatçılar Derneği ve TWUC üyesi, Balkan Dekameronu ve Gezginler Kulübü’nün de kurucu üyesidir. 1995’te TRT İstanbul Televizyonunun hazırladığı Gündemde Sanat Var programının edebiyat danışmanlığını ve Remzi Kitabevi yabancı edebi biyografiler editörlüğünü yapmıştır. 1993 yılında İngiliz kültür Derneği’nin davetlisi olarak Cambridge Edebiyat Konferansında, 1994 yılında Duisburg Kütüphanesinin davetlisi olarak Kuzey-batı Almanya edebiyat turnesine katılmıştır. Buket Uzuner 1996 yılında 3 aylık bir kursla Lowa Üniversitesi’nin (ABD) düzenlediği Uluslar arası Yazarlar Programına katılmış ve bu üniversitenin onur üyesi olarak ödüllendirilmiştir. Hayatında sayamadığımız daha birçok başarılara yer veren Buket Uzuner, geleneksel ve elektronik posta yoluyla okurlarıyla kurduğu iletişim de edebiyatımızın modern, başka deyişle “teknofobik”olmayan yazarlarındandır.
C. ESER Eser kurgu romanı niteliğindedir. Eserde, geçmişe bağlılık ve tarihin sorgulanması konuları işlenmektedir. Eserin yazılmasındaki amaç şu soruların tartışılmasını sağlamaktır: 1. Tarih düz okunacak bir metin midir? 2. Tarih yeniden yazılmalı mıdır? 3. Aynı adam, savaşta, iki düşman ülkede savaş kahramanı olabilir mi? D.USLÜP Sade bir anlatım vardır. Sanat kaygısı taşımaksızın, zaman zaman diyaloglar ve mektuplarla, akıcı bir anlatıma yer verilmiştir. Eserin konusu ile anlatım bir bütünlük oluşturmaktadır. Eserde konuşma ve hatıraların anlatımında, değişik kültürdeki, değişik zamanlardaki, kişilerin, kendilerine özgü konuşmalarına yer verilmesi esere ayrı bir güzellik katmıştır. Karşılıklı konuşmalarda kişilerin karakterlerini yansıtan özellikler görülmektedir. Eserin genelinde akıcı bir anlatım vardır. Romen karakterlerinin konuşmalarında “marı” gibi bazı yöresel kelimelere sık sık yer verilmiştir. Mektuplarda, geçmiş zamanlarda kullanılan bazı kelimeler ve anlatım tarzının olduğu dikkat çekmektedir. Bu da eserin gerçekliğini arttırıyor. Eser okuyucuyu tarihi düşünmeye ve irdelemeye yöneltiyor. Bu nedenle bu gibi bazı kavramların okuyucu tarafından bilinmesi romanın daha iyi anlaşılması açısından önemlidir. E.PLAN Eser Yeni Zelandalı, 1. Dünya savaşında, Çanakkale’de savaşın fakat daha sonra kendisinden haber alınamayan büyük dedesinin izini sürmek amacıyla geldiği Gelibolu’da başlıyor. Rehberiyle birlikte savaş bölgesindeki şehitlikleri ve Arıburnu’nu dolaşan Viki, her sabah bu bölgede kendine özgü tavırlarıyla bir tür anma töreni yapmakta ve ağlamaktadır. Giriş bölümünde Viki’nin fiziki yapısı ve Rehberi Mehmet’in onun hakkındaki görüşleri yer almaktadır. Kısa bir giriş bölümünden sonra Viki’nin Eceyaylası köyüne gitmek istemesiyle olaylar gelişmeye başlamıştır. kendilerine, bir turist kadının köylerine gelip önemli bir açıklama yapacağı haber verilen köylüler, merakla köy kahvesinde toplanırlar. Viki, rehber Mehmet’in de yardımıyla, köylüler ve tüm Gelibolu halkı tarafından çok sevilen ve saygı duyulan Gazi Alican Çavuşun kendi öz dedesi Alistair John Taylor olduğunu açıklar. Bu açıklama kısa zamanda ülke çapında, hatta iki ülke arasında büyük bir polemiğe yol açar. Daha sonra Viki, Gazi Alican Çavuşun yaşayan tek kızı, çevresi tarafından sevilen ve saygı duyulan Beyaz Hala ile konuşmak ister. Evinde dışarıya çok nadir çıkan Beyaz Hala, uzun bir uğraşıdan sonra Viki ile konuşmayı kabul eder. başlangıçta Beyaz Halanın soğuk tavırlarına ve yerel diliyle, babasından öğrendiği İngilizce’yi karıştırarak konuşmasına aksamayan Viki, zamanla Beyaz Hala’yla sıkı bir dostluk kurar. Birbirlerine savaş sırasında yazılan mektupları okurlar. Bu mektuplar, iki ayrı kültürün, iki ayrı ülkenin insanlarının, savaş anındaki birçok ortak noktasını ve savaşın anlamsızlığını anlamamızda önemli yer tutmaktadır. Belki bir süre sonra, Beyaz Halanın, İstanbul’da bulunan avukat torunu, Ali Osman da olaylardan haberdar olarak nenesinin yanına gelir. Ali Osman ile Viki arasında meydana gelen duygusal yakınlaşma romana yeni bir boyut katar. Sonsuz bölümünde ise, Viki’nin, Geliboluya geliş amacından çok, Ali Osman ile olan ilişkileri ön plana çıkmaktadır. Ali Osman Viki’yi iddiasından vazgeçmeye ikna eder. bu arada Ali Osman’ın tarih hakkındaki de aslında romanın ana fikrini ortaya koyuyor. Roman Viki’nin belki bir süre sonra tekrar Gelibolu’ya gelmek üzere Avustralya’ya gitmesiyle sona erer. F.ESERİN KISA BİR TANITIMI 2000 yılında Gelibolu’ya ziyarete gelen genç bir Yeni Zelandalı kadın(Viki) Çanakkale Savaşı gazisi bir Türk’ün aslında kendi büyük dedesi olduğunu iddia edince ülke çapında büyük bir skandal patlar. 1985 yılında eceli ile ölen ve Çanakkale de çok sevilen, saygın bir Türk gazisinin aslında bir Anzak askeri olduğu iddiası, 1. Dünya savaşında, Çanakkale’de birbirlerine karşı savaşan ülkelerin diplomatlarını, asker ve tarihçilerini de kapsayan uluslar arası boyutta bir polemiğe dönüşür. Bu sırada Viki büyük dedesi olduğunu iddia ettiği, Türk gazisinin yaşayan tek çocuğu Beyaz Hala’nın evinde misafir edilmiştir. Gelibolu’da bilgeliği, deneyimleri ve babasına duyulan saygı nedeniyle çok sevilen yaşlı köylü kadın, babasının Çanakkale savaşı sırasında yazdığı mektupları Viki’ye okur. Viki de büyük dedesinin aynı tarihlerde, aynı yerden evine yazdığı mektupları Beyaz Hala’ya okur. Bu olaylar esnasında Beyaz Hala’nın İstanbul’da yaşar, Beyaz Hala’nın torunu Ali Osman da nenesini ziyarete gelir. Viki’nin ortaya attığı iddianın esrarı sürerken, işin içine bir de Ali Osman ile Viki’nin duygusal yakınlaşması girer. Viki uzak akrabası olduğuna inandığı bu genç adamın tarihi yeniden okumak, yeniden yorumlamak tezleriyle, karizmatik albenisi arasında bocalar. İki gencin büyük dedelerinin izlerini sürerken yaşadıkları aşk, romanın gizemini çözmekte beklenmedik açılımlar yaratır. Geldikleri noktada evrensel bir son ile karşılaşırlar. Eğer aynı adam, aynı savaşta, iki düşman ülkede savaş kahramanı olmuşsa, 21. Yy. insanlığı bunu kabul edecek kadar gelişmiş midir? Yoksa bazı sırlar sonsuza dek korunmalımıdır?
G.KARAKTERİN VERİLİŞİ Gazi Alican Çavuş: Gelibolu eşrafından, Çanakkale Savaşı gazisi, yiğitlik hikayeleri Gelibolu Yarımadasının dışına taşmış bir Türk kahramanıdır. Atatürk’ün bizzat elini omzuna koyup “Vatan, uğrunda savaşmak ve üzerinde yaşamak isteyeceğimiz topraktır” dediği söylenen Gazi Alican Çavuş, Çanakkale savaşları sırasında yarattığı kahramanlık efsaneleri kadar barış yıllarında yörenin gelişmesi için gösterdiği çabayla da hemşehrilerinin takdirini kazanmış bir köylüdür. Çanakkale savaşı sırasında çektiği inanılmaz acılar ve işkenceler nedeniyle yaşamı boyunca bir savaş gazisi olmaktan öte saygı ve hoşgörüyle onurlandırılan Gazi Alican Çavuş uzun boyundan ötürü “uzun” lakabıyla da anılırdı. Hasta olmadığı zamanlarda darda kalan herkesin yardımına koşan, cömert, iyi niyetli, dürüst ve barışçıl bir insandı. Savaş zamanında yaşadıkları ve gördüğü işkenceler sebebiyle ara sıra açıklaması olanaksız, çok garip durumlara yol açan bunalım ve krizleri daima hoşgörüyle karşılanmıştır. Savaş sırasında İngilizlere esir düşmüş ve bir İngiliz subayının seyisi olarak çalıştırılmış, bu sırada İngilizce’yi de derdini anlatacak kadar öğrenmiştir. Soyadı kanunu çıktıktan sonra da “Taylor”soyadını seçmesinin sebebi, atlara olan düşkünlüğüdür. Alistair John Taylor: Avustralya’da yaşayan her göçmen gibi İngilizlere büyük saygı duyan ve İngilizlerin de kendilerin değer verdiklerini düşünerek İngiliz ordusuna gönüllü katılan bir gençtir. Avustralya’nın yerlilerinden bir kız arkadaşı vardır. Viki’nin büyük dedesidir ve Viki’nin tabiriyle: “Benim dedem bir kahramandı. Benim dedem büyük bilge bir adamdı” Amaçsızca savaştığı Gelibolu’dan bir daha dönmedi. Victoria Taylor: Alistair John Taylor’ın torunudur. Bir psikologdur ve hayatını çocuklara adamıştır. Ali Osman ile tanışana kadar hiçbir erkekle duygusal bir bağı olmamıştır. İçine kapanık biri olan Viki’nin, uzun boylu, mavi gözlü, sarışın ve Avustralya yerlisi (Maori) olduğunu belli edecek ölçüde kanatlı bir burnu vardır. Huzursuz, sık gülümsemeyen ancak garip çekiciliği olan yirmili yaşlarının sonunda olan bir kızdır. Beyaz Hala: Gazi Alican Çavuş ve Meryem’in üç çocuğundan biri ve tek kızlarıdır. Diğer kardeşlerinden farklı olarak Beyaz, ağır başlı, soğuk, çok zeki, lafını esirgemeyen bir kızdı. Çok güzel olmasına rağmen karakterinden dolayı “erkek” gibiydi. Öğrenmeye hevesli ve meraklıydı. Ancak annesinin kıskançlığı nedeniyle, çok çalışkan ve akıllı olmasına rağmen okuyamadı. O da annesine inat, öğretmen olmak için çıkmasına izin verilmeyen evden bir gelin olarak da çıkmadı ve hiç evlenmedi. Babası öldükten sonra evinden çıkmaz oldu. Çevresi tarafından ancak tecrübeli, riyasız, yalansız, dirayetli, namuslu, bir kadın olarak bilinirdi. Aynı zamanda adaletli, marifetli ve babası gibi arif ve milliyetçidir. Avukat Ali Osman: Beyaz Hala’nın, Bulut kardeşinin torun çocuğudur. İstanbul’da eğitim görmüş, avukat olmuş ve orada yaşamaktadır. Sık sık halasının telefonunu arar, arada birde ziyaret eder. Uzun boylu, siyah saçlı, kahverengi gözlü, yakışıklı genç bir adamdır. Rehber Mehmet: İzmirli olmasına rağmen, tarih kitaplarında ve broşürlerde okuduklarını ezber ritminde canla başla anlatarak müşterilerini memnun etmeye çalışır. Anlattıklarının arasında yerel ve uluslar arası anekdotlara da yer vererek müşterilerini güldürür. Kendini insan sarrafı olarak tanımlayan Mehmet, yazları Kapadokya, Efes gibi bölgelerde ilkbaharda da Gelibolu’da çalışıyor. İleride bir turizm acentası kurmayı ve kendi işinin patronu olmayı hayal ediyor. Esmer, uzun saçlı, tek halka küpeli, yakışıklı bazı turist kadınlarla kısa süreli ilişkiler yaşamış bir gençtir. H.YORUM Çanakkaleli olduğum için bu kitapta ilk ilgimi çeken şey kitabın ismi oldu. Kitabı elime alıp, arkasındaki kısa bilgiyi okumadan önce sadece sıradan bir savaş romanı olduğunu düşündüm. Ancak arka kapakta yer alan şu soruları okuduktan sonra kitaba olan ilgim kat kat arttı: “Aynı adam, aynı savaşta, iki düşman ülkede savaş kahramanı olur mu? Tarih düz okunacak bir metin midir? Tarih yeniden yazılmalı mıdır?) Kitabı okumaya başladıktan sonra bitirmem fazla sürmedi. Kitapta yer alan mektuplar, karakterlerin yerel konuşmaları ve olayların içeriği, romana büyük bir akıcılık ve ahenk katıyor. Daha ilk satırlarda soru işaretleri belirmeye başladı. Yeni Zelanda’dan kalkıp Arıburnu’na gelen ince uzun boylu genç bir kadının amacı ne olabilirdi. Yabancı kadının, Çanakkale kahramanı Gazi Alican Çavuş’un torunu olduğu iddiası ile ortaya çıkması romanın ana düğümünü oluşturmaktadır. Yabancı kadın bu iddiasını ispatlamaya çalışmaktadır. Halbuki, Gazi Alican Çavuş, Çanakkale hatırasını doğan üç çocuğuna “Uzun, Beyaz, Bulut” (Avustralya’nın yerliler tarafından konulan gerçek adı, yani Aotearoa) adlarını vererek yaşatmaya çalışmış bir Türk kahramanıdır. O, kahvede resmi asılacak kadar da Çanakkalelidir. Viki Taylor’un, Gazi Alican Çavuş’un Eceyaylası köyünde yaşayan kızı Beyaz Taylar ile konuyu tartışması romanın en sürükleyici bölümüdür. Bu aradır iki kadının da yıllardır sakladıkları, aile yadigarı mektuplar devreye girmektedir. İki ayrı ülkenin iki ayrı kahramanı aynı savaşı değerlendirmektedir. Bin bir özveriyle büyültülen ciğerparelerin göz göre göre ölüme sürüklenişleri, insanlıktan uzaklaşmaları ve savaşın acımasızlığı bu mektuplarda başarıyla aksettirilmiştir. Aynı zamanda bu mektuplar, Yeni Zelandalı askerlerin İngilizlere yaranmak amacıyla ve bir turistik geziye çıktıkları zanlıyla geldikleri Çanakkale’de yaşadıkları şaşkınlığı anlatır. Anzakların Türkiye ve Türklere yönelik ön yargılarının yıkıldığı görülmektedir. Söz konusu mektuplar insanın hangi milletten olursa olsun savaşın vahşi yönüne duyduğu nefreti, birbirini hiç tanımayan, gece gündüz düşman olan askerin karşılıklı ölüm kusmasının anlamsızlığını ve bülbüllerin tatlı namelerini örten silah seslerinin oluşturduğu tezatı okuyucuya hissettirmektedir. Allistair John Taylor ile Alican Tayların aslında aynı kişi olduğunun Beyaz Hala tarafından Viki’ye açıklanması romanın bittiğine dair bir izlenim uyandırmaktadır. Çünkü bu açıklama en büyük soru işaretini ortadan kaldırmakta, dolayısıyla romana duyulan ilgiyi azaltmaktadır. Gazi Alican Çavuş İngiliz esaretindeyken öğrendiği İngilizce’yi çocuklarına da öğrettiği için Beyaz Hala, misafiriyle zorlanmadan diyalog kurabilmektedir. Romanın “Çanakkale’ye gelerek büyük dedesini bir Türk kahramanın mezarında arayan Yeni Zelandalı kadın” konusundan çabucak sıyrılarak Viki ile Beyaz Hala’nın kardeşi Bulut’un torun çocuğu olan avukat Ali Osman Taylar’ın arasındaki romantik yakınlaşmaya dönüşmesi sonucu romanın ciddiyetten uzaklaştığı söylenebilir. Roman’ın geneline baktığımızda, Buket Uzuner’in bu romanına içtenliğini katmış, yüreğini ortaya koymuş olduğu anlaşılmaktadır. Karakterler öyle oturmuştur ki ne söyleyecekleri, ne yapacakları bellidir. Olaylar büyük bir akıcılık içinde gelişmektedir. Romanı bitirdiğimizde, içimizde büyük bir duygu yoğunluğu oluşturmaktadır.