15 Ağustos 2007 Çarşamba

BİLİNMEYENDEN YARDIM

Ruh ve madde biçimsel olarak farklılık gösterseler de tek ve BİR’dirler. Evrim bana göre, maddeden ruha giden bir süreçtir. Doğanız gereği siz bir kralsınız; acıları ve dertleri yenmek, onlara egemen olmak için dünyaya geldiniz. Dünyada acı veren her şey manevi (tinsel) yasaların hafife alınması yada –dinsel anlatımıyla- Tanrının kutsal hükümranlığından sapma sonucunda meydana gelmiştir. Ruh, taşta uyuyan, bitkide düş gören, hayvanda uyanan ve insanda uyanık olduğunu bilen bilinç halidir. Madde bilincin uyuyan hali ise; bilinç de tam tersine bilincin uyanmış hali demektir ve o zaman ikisi bir’dirler. “Tanrı kendini yarattıkları ile ifade eder.” “Yaratılış ve Tanrı bir’dir.”
…………………………………………………………………………………………………………………….
Kendini anlamak Tanrı’yı anlamak demektir. Mistik bir vizyonla Tanrı’yı görmek (anlamak, öğrenmek) beş duyumuzun ötesinde, gönül gözümüzle olacak bir şeydir. Tanrı ile doğrudan, aracısız bağlantı kurabiliyor ve bunun tadına varabiliyorsak, esas başarı budur. Tanrı gerçek anlamda insan denen bütünün ulvi tarafıdır. Bunun vardığı nokta kendini her şeyle bağlantılı hissetmek, kendi benliğinin bir başka ifade şeklinin ayırtına varmak ve onu yaşamaktır. İster bitki, hayvan yada maden olsun, her şey ama her şey bizim özümüzün bir başka varoluş biçimidir sadece. Ama alt seviyedekilerin üst seviyedekilere hizmet ettiğini söyleyen bir başka perspektif daha bulunmaktadır. Alçak olan her şey temelde daha yüksek olanın yapıtaşıdır. Sebzeler pişirilmeye karşı çıkmıyorlar ki. Aksine bu sayede inansın içine giriyor ve daha yüksek bir evrime ve yaşam basamağına geçiyor. Yemek yediğimizde bir hayatı yok etmiyoruz, bizimle birlikte yaşamayı sürdürüyor.
Biz hepimiz muazzam bir bütünün parçasıysak eğer, kendi özümüzün dışında başka bir şey yok demektir. Tanrı’yı kendi merkezimizde duyumsamak, huzur ve sonsuz bir saadet kaynağı demektir.
O, kendi yüksek benliğimizdir ve ona ihtiyaç duyduğumuz sürece hep orada olacaktır.
……………………………………………………………………………………………………………………..
İçinizde ruhla beden arasında maddiyat ve maneviyat arasında birkaç geçiş noktası vardır.
· Hormonlar; ruhun bedene yolladığı mesajları “taşırlar”, tıpkı bir postacı gibi. Ruhunuz, yüksek benliğiniz size bir bilgi ulaştırmak istiyor ve nerdeyse bir mucize yaratarak manevi boyuttan maddi boyuta bir bilgi aktarıyor.
· Bedenden ruha bir başka geçiş yolu ise; nefestir. Nefes, hayat demektir. Size önce oksijen sağlar; çünkü çok yönlü kimyasal mekanizmalar oksijenle harekete geçer.
Daha ileri boyutta nefesiniz, duygularınızla aranız bir bağ oluşturur. O anki duygu halinize göre hızlı, derin yada yüzeysel nefes alıp verirsiniz. Duygularımızın derinine inmek istiyorsak, bilinçli olarak nefes çalışmaları yapmalıyız. Bilinçli bir şekilde soluk alıp vermek, yitirdiğimiz bütünlüğü içimizde yeniden kurar çünkü.
Çok daha ileri boyutta ise nefes almak; kozmik enerjiyi içimize çekmek demektir. Küçük bir deney yapın: 2-3 dakika kadar kafanızın içine nefes alıp verin, kafanızın aydınlandığını hissedeceksiniz. Soluklarınızla Tanrısal hayat enerjisini bedeninizin her parçasına iletebilirsiniz. Ayrıca bol oksijen, bloke edilmiş duygularınızı açığa çıkaracak ve sizi enerjiyle dolduracaktır. Ve bütün bunların hepsi sizin şifa bulmanızı sağlayacaktır.
……………………………………………………………………………………………………………………
Yaşam sonsuz olduğu için, bir boyuttan diğerine geçe geçe hedefimize doğru ilerleriz. Ancak o zaman ölüm ve yeniden doğum çarkı görevini tamamlamış ve biz bilincin en yüksek noktalarına ilerlemiş oluruz.
…………………………………………………………………………………………………………………
Ruhsal Yasalar’la ilgilenmek, yüksek benliğinizi keşfetmenizi sağlar ve güçlü bir transformasyon sürecini başlatır.
“Karma” yol demektir. Karma, tarafınızdan ileri sürülen nedenler bir reaksiyondur. Karma Yasası bilinmeyeni tutar ve bilineni açığa çıkartır. Ruhsal Yasalar hiç kimseyi cezalandırmaz, onlar tarafsızdır. Karma Yasası, bunu anlayanı özgür kılar. Tarafımdan ileri sürülen sebeplerin kendine has sonuçlar doğuracağı bilgisine ulaşmak, kendi sorumluluğumu daha iyi anlamak açısından bana yardımcı olur. Buna karşın geçmişte kalmış günahların kefaretini ödemek zorunda olduğuna inanan bir kimse bun inancın esiri olur, hiçbir sorumluluk üstlenmez. Esaret insanı kaderci olmaya sevk eder ve bu da cehennemi somutlaştırır.
Ölüm ve yeniden doğuş çarkının durduğu o noktaya erişmek için, bilincin evrim yolunda pek çok aşamaya ihtiyacı var. Bedensel varlığın sona ermesiyle birlikte, her biri ayrı öykü içeren “senaryo” tamamlanmış oluyor. Cisim olarak sona gelindiğinde yani ölme anında, bir geri dönüş gerçekleşir ve zengin bilgi hasatı ambara kaldırılır. Geçiş anındaki birkaç saniye içinde yaşamın dönüm noktaları bir kez daha gözünüzün önünden geçiyor. Ölmekte olan kişi ilintilerin idrakine varıyor, davranışlarının ardındaki sebepleri ve motifleri algılıyor. Gereksiz hayallerini anlıyor, neyin doğru neyin daha az doğru olduğunun ayırdına varıyor ve görüyor ki, çektiği acıların nedeni “Ruhsal Yasalar” konusundaki bilgisizliğidir. “Mahşer yada Kıyamet günü” özellikle bedensel boyuta geçiş anında mutlaka başa gelir. Esasını bilgilendirmenin oluşturduğu, ruhun yeniden dirilişidir. Ben kendim hakkında bilgileniyorum ve böylece kendimden “hesap” soruyorum, bilgileniyorum ve bilgilerimin “ışığında” gelecekte bana neyin hizmet edeceğini seçiyorum. “Mahşer Günü” tanrılardan oluşan bir kurulun karşısında yargılanmak değildir; bu kendi benliğimizin bilincine vardığımız bir içsel süreçtir. Geçiş anında pek çok kişide “aydınlanma” oluşur. Aydınlanmış olmak demek; kendi varlığının başlangıcına dönmek, spiritüel bir transformasyon deneyimi yaşamak ve yüksek bilincin bir basamağında olmak demektir. Bütün bunlar için ya ölene dek beklersiniz yada hemen şimdi başlarsınız.
Kendi kendisini idrak etmiş bir insan yalan konuşmaz, kendisinin ne olduğunu bilen kimse gerçeği ayırt eder ve samimi olur. Son perde bittiğinde, tüm aktörleriyle dünya sahnesi arkanızda kaldığında, ışıklar kapatılıp senaryo rafa kaldırıldığında yani artık hiçbir şeyin önemi kalmadığında oyun iyi mi kötü mü geçti bilirsiniz artık. Bir şeyleri başka türlü, belki daha iyi yapabilirdiniz, onu anlarsınız. Bu bilgilerin ışığında yeni bir senaryo yazmaya karar verirsiniz. Yeni bir gökyüzü ve yeni bir yeryüzü hakkında yaratıcı düşünceler üretmeye başlarsınız.
Yaratıcı Ruhun fonksiyonlarının bilincine vardığınız ölçüde mucizeler meydana getirebilirsiniz. Dostlarınızla Ruhsal Yasalar”ı ne denli çok konuşup tartışırsanız, sebep-sonuç arasındaki bağlantı kafanızda daha netleşir ve aydınlanır. Gözünüzde camları kirli bir gözlük olduğunu düşünün. Dünyaya ardından baktığınız bu kirlilik (yıkıcı düşünceler) sizin kendi realiteniz olacaktır. O olmadan önünüzdeki resmi tanıyacaktır. Kirli gözlüğünüz, sizin “kendi malınız” olan düşünceleriniz, her yerde yanınızda olacak. “Kendi” gözlüğünüzden gördükleriniz sizin gerçeğiniz olacak. Bunu bir ölçüde kabul ederseniz, dünyayı ne tür bir filtre ile algıladığınızı bilmek hayli ilginç olacaktır. Hangi zihinsel şablonlar düşüncelerinize yön veriyor, çelişkiler yaratıyor? Bu düşünce tarzıyla realiteden ne ölçüde uzaklaşıyorsunuz? Kendinize göre öncelikleriniz var mı yada kendinizi başarısızlıklara mı programladınız? Dünyaya bakış açınız sizi engelliyor mu, teşvik mi ediyor?
Duru bir bakış açısı edinin, ve hayatın anlamını ve hedeflerinizi mercek altına alın.
……………………………………………………………………………………………………………………
Siz daha doğarken yaşamınızı nasıl dolduracağınız, nasıl şekillendireceğiniz konusunda hak sahibi oldunuz.
Yaşam prensibi daima bizim lehimize.
Düşüncelerinizden yani sizin kendi içinizden, kendi dünyanız yaratılır. Sizin dışınızdaki oluşumlar, çevrede keşfedebileceğiniz her şey, kendi benliğinizin aynasıdır.
Düşüncelerimizi özgür bırakır ve düşünen bir kimse olarak kendi alın yazımızı kendimizin çizeceğinin idrakine varırsak, işte o zaman gerçekten hür oluruz. Bunu günlük yaşamınıza yerleştirirseniz özgür olacaksınız. Cennet de cehennem de bilinç halleridir ve sizin için ne olmasını, size nelerin hizmet vermesini istiyorsanız, bunun seçimi tamamen size bırakılmıştır.
Bilincinizi, düşüncelerinizin enerjisini, hedeflerinizde yoğunlaştırırsanız, bu, düşüncelerinizde de kendi yansımasını bulacaktır.
Hayatın anlamı, bedeninizi manevi boyuta taşımaktır. Bunun tam tersi olarak da, ruhunuzu bedene kavuşturmalısınız. Bu düşünceleri gece gündüz aklımızdan çıkartmazsanız, eninde sonunda varlığınızdaki uyumlu değişimi fark edersiniz. Kısa süre sonra daha sakin, daha rahat, daha huzurlu ve sevgi dolu bir insan olup çıkarsınız.
Bilinçaltınız her ama gerçekten her düşünceyi gerçekleştirmeye çalışır.
Gerçek benliğiniz, dış dünyaya yönelmiş olan küçük, dünyevi benliğinizin oynadığı rolün ardında uykuya yatmış.
…………………………………………………………………………………………………………
Tüm felsefemiz, tüm bilgimiz ve bulgumuz önünde sonunda "tanrıdan ayrı düşmemizi" engellemeye yönelik çalışmalardır. Bizi manevi gelişimden alıkoyan, yaradandan ayıran ve farklı kılan şey bilgiye duyduğumuz sürekli arzudur.
Bütün bunların ötesine geçebilenler, hiçbir şey bilmediklerini bilenler ve bilgilendikçe bilinmezleri görenler aydınlanma yolunda demektir. Aydınlanmış kişi bilir ki, bildiklerinin kaynağı Tanrı ile kendisi arasındaki uçurumu aşmaya duyduğu özlemdir. Aynı zamanda bilgi yoluyla hem Tanrı'ya varacağını hem de ondan ayrı düşeceğini de bilir. Eğer bir insan sadece bilgi ile yaşayacağını düşünüyorsa kendini kandırıyor demektir çünkü bilgi neyin "gerçek" olduğunu anlamaya yarayan bir köprüdür sadece. Bir köprü ise üstünden geçmeye yarayan bir araçtır, amaç değil, sadece hedefe giden yolun bir parçasıdır.. Bu bağlamda bilgi, insanı, hedefin hiç bir şey bilmemek olduğu idrakine götürür.
Hücre, insanın özüdür, ama insan değildir. Ve bir hücrenin derinliklerinde insanın mükemmel bir kopyası vardır. Tek bir damlada ise Okyanus bulunur ama o bunu bilmez. Bu bilmemezlik, bu idraksizlik bizi tekliği algılamaktan ve buna bağlı olarak sağlık, uyum ve huzurdan ayıran şeydir.
Atomların seyri insanın bilincinden etkilenir.
Zıtlıkları düşünmekten vazgeçerse, damlanın Okyanus olması an meselesidir; bu, bütünden ayrı olduğuna inanmaktan vazgeçmesi anlamına gelir. Okyanus olması için kendini değiştirmesine, herhangi bir yere gitmesine hiç gerek yok. Özlemini çektiği tabiata zaten sahip. Kendini damla olarak görmekten vazgeçtiği zaman Okyanus olacaktır.
Tanrı bir bütünse, bizi bu bütünlükten yani Tanrıdan ayıran şey kendi çelişkilerle dolu düşüncelerimizdir. Ona ulaşmak için herhangi bir değişim geçirmeye, herhangi bir yere gitmeye, herhangi bir şey istemeye ihtiyacımız yok. Tanrının yanında olabilmek için kendimizi rahat bırakalım, ona daha çok, daha çok güvenelim ki, her şey iyi olsun!
Bireysel insan talep etmenin ve arzu etmenin kısır döngüsünden kurtulamadığı sürece özgür olamaz çünkü isteme özgürlüğü, talep etmenin ötesine geçerek elde edilir. Ancak bireysel çabalarımızdan vazgeçerek gerçek özgürlüğe kavuşabiliriz. Özgürlük olanaklarımızın bilincine varmanın bir fonksiyonudur ve talep etmeye giden yol bu noktada başlar. Sonra insanı "Benim isteğim değil, senin isteğin olsun"a götüren en büyük manevi adım atılmış olur.
Eğer insanın grosası küçük düşüncelerden, güce ulaşma isteğinden ve egoistçe çıkarlardan arınırsa Tanrı'nın ebedi zenginliği ayaklarının dibine serilir. Bunun bilincinde olmak demek bizi sonsuzluğa ulaştıracak yolu hedef menziline almış olmak demektir.
Ruhsal Yasaları tanımak ve kabul etmek çok önemli. Ruhsal yasaları tüm netliği ve basitliği ile karşımda gördüğüm andan beri kendi hayat gemimin kaptanı oldum. Başarı ruhun prensibinde var. Ve bir insan evrenin uyumu ile örtüşür hale gelirse başarı kaçınılmaz olur. İç uyuma kavuştuğunuz andan itibaren, hayatınızın her alanına ışık ve mutlulukla dolar.
…………………………………………………………………………………………………………………….
İnsan bir santral gibi, beyni üstünden “kollektif bilinmeyen”le sürekli bağlantı halindedir. Bu kolektif bilinmeyeni, sürekli iletişim içinde olduğunuz bilgisayar benzeri bir kayıt birimi olarak düşünün. İnsanlığın kazandığı deneyimlerin tümü kayıtları saklayan bu bellekten gerektiğinde çağrılır. Kollektif bilinmeyene sürekli yeni bulgular yolluyorsunuz ve aynı zamanda başkalarının kazanımı olan ve deneyimlere de ortak oluyorsunuz.
İncil’de “tüm yanıtlar daha sorulmadan verildi” der. Gerçekten de içimizin bir yerlerinde var olan basiretli bir bölgede sonsuzluk oranında her şey biliniyor.
Zaman ve mekan kavramıyla bağdaşmayan kendine özel bir şeyi açıklayabilmek için çok çaba göstermek gerekir. Bunu ne kadar erken kendimize iş edinirsek o kadar iyi olur çünkü bizlerin gerçek benliği de zamansal ve mekansal boyutların çok ötesinde.
Kendini anlamak yada kendini anlayabilecek deneyimler yapmak için er yada geç sonsuzluğa dalmak gerekir. “Bu sonsuzluğa dalmak mecazi anlamda “zamanın sınırlarını aşmak”la eş anlamlıdır ve (bedensel) ölümle karıştırılmamalıdır.
Meditasyon, geçici olarak mekansal boyuttan kopmak ve yine geçici bir süre için sonsuzluğa dalmak demektir. Meditasyon insanı kendi gerçek doğasını keşfetmeye götüren yola açılan bir kapıdır.
…………………………………………………………………………………………………………………….
O, sizi kendi suretinde yarattı, yani nasıl olmak istiyorsanız öyle olasınız diye size özgürlük bahşetti. Bununla birlikte, onunla koşut, yaradılışın koruyucusu olasınız diye size sorumluluk yükledi.
Bilincimizdeki değişiklikler, yaşam koşullarımızı da değiştirmeyi mümkün kılar. Bilinç gelişirse madde de gelişir. İçsel değişim başlayınca, dış şartlar da değişime uğrar. Bu nedenle korkularınızın suçunu dış koşullara yüklemekten vazgeçin. Sıkıntılarınızın nedeni dış dünya değil, dış dünyaya yansıttığınız kendi içsel, düşünsel duruşunuzdur.
Evrenin tüm güçleri pozitif düşünen ve bir insan olarak başaracağına inananların yardımına mutlaka koşar. Karşılaştığınız sorunlar sizi içinizde biriktirdiklerinizi göstermeye zorladı. Büyük bir hedefe kilitlendiniz artık; ayrıntılarla uğraşacak zamanınız yok. Büyük düşünün ki; büyük şeyler yaşayabilesiniz.
…………………………………………………………………………………………………………………….
Kendini gerçek anlamda bilmek; kendi varoluşunu bilmekten geçer. Evrim basamağının hedefi, kendi benliğimizi tanımak, kendi doğamız hakkında mümkün olduğunca geniş bilgi sahibi olmak demektir. Kendi benliğimize ait bu bilgi, yüksek bilince yolun ilk basamağıdır. “Benlik” olarak isimlendirdiğimiz şeyin doğasını sezgilerinizle daha yakından tanımaya çalışın. Bu manevi gücün doğasını, ayrıntılarını ve hedefini daha iyi anlamak, kavramak ve algılamak için bilgi toplayın.
Kendi benliğinizin bilincine vardığınız ölçüde kendinize güven geliştirirsiniz. Özgüven ise, inancın -bilindik o büyük gücün- temelidir. İnanan kimse güvenlidir de aynı zamanda; güven dolu olan ise, manevi bütünleşme yolundadır.
“Acı çekmek yanlıştır ve yaratıcı gücün hastalanmasıdır.”
Yaşam kalitemizi; (öz benlik) bilincimiz, (öz) güvenimiz belirler.
…………………………………………………………………………………………………………………….
Siz de Ruhsal Yasalar’ın termiğinden yararlanmayı öğrenin. Kendinize göre bir telkin geliştirin. Daha fazlası gerekmez. Ve meditasyon yapın.
Başkalarının davranışlarını belirleyen yine sizin duruşunuz olmuştur. Size sunulan imkanları engellediğini düşündüğünüz başkaları bunu, ancak siz bu işe sebebiyet verirseniz yapabilirler. İnsanların size köstek olduğuna yada daha iyi bir yaşam kalitesine ulaşmanızı zorlaştırdığına inanmakla çok büyük bir hata yapıyorsunuz. Sorumluluğu başkalarına yükleyerek kendi sorumluluğunuzdan kaçıyorsunuz. Servet kapısında dilenci olmayın. Kendi şansınızı kendiniz yaratın. Oyunuzu şanslı olmaktan yana kullanın.
Atacağınız diğer önemli adım da, uyum, sevgi, sağlık ve başarının size daha beşikte bahşedildiğinden kuşku duymamaktır. “Kader” sadece bu anlamda vardır; ne olacaksa sizin tercihiniz doğrultusunda olacaktır.
Kendi doğası üstüne meditasyon yapmak, dünyanın en güzel uğraşlarından biridir.
Varlığınızın doğasına dair bilgi toplayın, bilen kişi olun. Kendi doğanızı bilmek, bilincinize ulaşmanızı sağlayacak bir başlangıçtır. Özbilinciniz yeni bir yaşam kalitesinin temel taşlarıdır.
Meditasyon sırasında bilgiye duyduğunuz özlemi, evrene yayacak seslenişlerle kendinizi ifade edin. Bu seslenişleri günde birkaç kez yinelerseniz yanıt bulacağınız kesin. Sizi yaratan, sevk eden ve yöneten gerçekleri kıs zamanda sezgisel olarak kavrayacak, daha iyi ayırtına varacak ve onlarla “bir olacaksınız.
Artık bundan böyle rastgele bir şeye inanmayacaksınız. İnancınız kör sınırları içinde kalmayacak. İnancınız teoriler, felsefeler yada insana ait düşünce biçimleriyle şekillenmekten çıkacak. Sizin için tek önemli şeye yönelecek: “Parçanın bütüne olan hasretine, herkesin içinde derinlerde bir yerde olan uyuma ulaşmaya ve herkesin içinde var olan ve kendini gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğu ruhun sonsuz gücüne.”
Tüm değişiklikler şu soruyla başlamalı: “Ben kimim? Ne düşünüyorum? İçimde baskın olan huzur, sevgi ve mükemmellik mi? Yoksa saldırgan güçler mi?”
Kendisini iyi tanıyan, doğasının prensiplerini bilen kişiye “kendine müdrik, kendini bilen kişi” denir. Kendini bilmek; özgüvenin ve özgüvenden doğan hedeflerine ulaşacağına inanmanın temelidir. Yani kendine inanmak, evrenin en büyük gücüdür. Bilincini susturan ve gerekli koşullar olmadan kendiliğinden bir şeyler yapmaya hazır olmayan, yani yaşamı için koşullara fazlasıyla güvenen bir kimse kayıtsız şartsız egosunun tutsağı olmuş demektir. Yüksek bilinci, kendi özbenliği ve bunların sağladığı bitip tükenmeyen yaşam isteği, onun dar, sınırlı ve kendi seçimi olan günlük hayata uyumlu bilincine nüfuz edemez. İntihar girişimi, nerdeyse hayata şart koşmak anlamını taşır. Bir başka bakış açısı ise, sorunları ve onların çözümlerini bir başka zamana erteleme isteğidir. Öyle yada böyle intihar, depresyondaki bir insanın kısa devre yapması gibi bir şeydir. Hemen her insan bir şekilde çözüleceklerini umarak sorunları kendinden uzak tutmaya çalışır. Kimi zaman bu durumda daha pozitif bir bakış açısı elde edilerek olaya yeniden yaklaşılabilir, ama genel olarak çözümlenmesi gereken şey istiap haddi artmış olarak size geri döner. Günü gelir herkes, sorunun çözümünü de birlikte getirdiğini, her sualin çözümün zaten verilmiş olduğunu, ertelemenin sonu iyi bitecek bir şeyi geciktirmek demek olduğunu öğrenir.
Japonya’da bir manastırda yaşayan rahipler her sabah ilk iş aynaya bakıp kendilerine gülerler.
……………………………………………………………………………………………………………
Özgürlük manevi hürriyet demektir. Her insana kendini bireysel olarak ifade edebilmesi için özgürlük bahş edilmiştir. Özgürlüğün nasıl yorumlandığı, onu nasıl kullandığı, insanın kendine kalmış bir şeydir çünkü onun bu bilgiden geçen kendi yoludur. Bilinçlenmek, bireysel bir süreçtir. İnsanın özgürlüğü düşüncelerinin, sözlerinin ve hareketlerinin seçiminde yatar.
Komşularına duydukları saygıdan ötürü hareketlerini kısıtlayan insanların bu tutumları kendilerine yüklenen eğitim modelinden kaynaklanır. Bu bağlardan kurtulmak, yeryüzünde cenneti yaşamak demektir. Bu bağlantıların bilincine varmak özgürleşmesinin bir aşamasıdır ve gerçekleşmesinin tek nedeni de sizin o yola artık çıkmış olmanızdır. İnsan olarak enkernasyonunuza bağlı olan bu vaat size o yolda verildi. Bilinçlenmek özgürlük şarkısıdır ve özgür olmak insanlığın hedefidir. Gerçek insan bedensel değil, ruhsal bir varlıktır ve gerçekten de zaman ve mekan yasalarına boyun eğmez. Ruh özgürdür. Bunun bilincine vardığınız anda ne olmak istiyorsanız, o olabilirsiniz. Şu dakikadan tezi yok, bu özgürlüğü talim edin. Onu aramaya bir son verin. Her şey burada, gökyüzünün kapılarının size açılması için onu bulmak adına kendinizi serbest bırakın.
………………………………………………………………………………………………………………………
Doğal (bir çocuk gibi spontan) davrandığınızda, her şeyin sizin iyiliğinizden yana olacağına güvenin.
İncil şöyle der: “Çocuklar gibi olun, gökyüzü onlarındır”
Bazı şeyleri oyun gibi görün, gülün yada en azından gülümseyin. Yaradılışın mayasındaki sevinçten payınızı alın ki, yaşamınız sevinç dolu ve tanrısal bir oyun olsun!
Kendinizi hayatın iç düzenine bırakır, ona güvenir ve “ne iyiyse o olsun” derseniz, maddi-manevi tüm arzularınız gerçekleşir.
…………………………………………………………………………………………………………………..
Maddenin açılımı, bilincin açılımına bağımlıdır ve bilinç, kendisini hep özgürlükle ifade eder. Yaşam prensibi hep büyümeye gayret eder. Ama büyümek, daha iyi, daha kocaman ve daha güzel olmanın ötesinde bir anlam taşır. Kendinizi ve sahip olduklarınızı çoğaltın ve şimdikinden daha iyi, daha büyük, daha güzel olun.
Kendini zengin hisseden, serveti kendine çeker. Yoksul insan kendisinin, düşüncelerinin ve bunların sonucunda ortaya çıkanların sorumluluğunu üstlenmeyi öğrenmeli. Hayat hiç kimseyi kayırmaz yada cezalandırmaz. Tanrı insanda onun düşünceleri kanalıyla anlam bulur ve neyi nasıl düşüneceğinizin kararı da salt size aittir. Tanrı’nın sizin kanalınızla kendisini nasıl ifade edeceğini belirleyecek olan yine sizsiniz. Tanrı yada manevi prensip, mevcut olan tek yaratıcı güçtür. Siz dünyanın nimetlerinden yararlanmakta özgür olan bir temsilcisiniz. Bu söylemin mantıksal sonucuna göre “açlık çeken birisine karnını doyurması için bir balık vereceğine balık tutmasını öğret, ki, hiç aç kalmasın.” Birisine balık tutmasını öğretmek demek onu pozitif, yapıcı, sonuca ulaşan düşünce şekli ile tanıştırmak demektir.
Bir insanın variyeti, onun muktedir olduğu şeylerin bir sonucudur.
Yoksul kişi sevmez, karşı çıkar, hayatı reddeder adeta. Kendine inanmayı hem başaramaz hem de bunu istemez. Kendisini, Tanrı’yı ve dünyasını sevmeyi öğrense çok daha iyi olacak halbuki. Evet demeyi bilse ne kadar iyi olacak; ama o kendisine hizmet edecek olanı seçti ve hayatı reddetti.
Pek çok kimse kendilerince odalara bölünmüş düşünce dünyalarında kapana kısılmış bir fare gibidir. Çoğumuz başka türlü düşünmenin orjinalitesini tasavvur bile edemeyiz.
Kendi düşüncelerimizin başkalarının düşünceleri ile örtüşmesi, bizim kendimizi güvende hissetmemize neden olur.
Herkese kendi hayalleri kadarı bahş edilir.
Zıtlık yaratan her düşünce doğası gereği önleyici bir aura oluşturur.
………………………………………………………………………………………………………………………
Kendinizi neyle özdeşleştiriyorsunuz?
Stres yüklü anlarda hem içten hem dıştan sükûnetinizi nasıl koruyacağınızı, kendinizi nasıl gerginliğe kaptırmayacağınızı öğrenmelisiniz. Ruhsal Yasalar’ı öğrenmelisiniz. Bilinçaltı, kendince doğru sandığı her söylemi sorgulamadan benimser ve bedensel dönüşüme sokar. Bunları bilmek dönüşüm için çok önemlidir.
Kendi arkadaş çevrenizi gözlemleyerek özdeşleşme yoluyla aktarılan özelliklerin belirtileri nelerdir, anlamaya çalışın.
Bir Hint bilgesi şöyle diyor: "Her nehir denizi arar ve bulacaktır da. Kısa zaman önce nehir damlacıklardı, onlar anladılar ki, kendi kişilikleri onları birlikten, kendi gerçekten doğasından ayırmaktadır. Damla, denizle bir olduğunu anladığında, denizle zaten bağlantısı olan nehir olur. Her su damlası incelendiğinde denizin tamamıyla aynı bulguları verir. Damla kendini ayrılmış, tek başına kalmış hisseder. Deniz öyle değil, o her şeyle bir ve tek olduğunu bilir. O kendi kişiliğinden bütünün uğruna vazgeçmiştir. Damlanın evrimi son buldu. Büyümeyi sürdürecekse kişiliği arkasında bırakmalı.
…………………………………………………………………………………………………………………..
Benim çektiğim acılar herkese aktarılır. Aynı şekilde hissettiğim mutluluk da öyle. Gayet tabiidir ki bir başkasına eklemlediğim acının zararı da aynı ölçüde olacaktır. İnsanlık tarihinde ilk olan bu bilimsel teoriye göre, biz hepimiz birbirimizle mükemmel bir ilişki içindeyiz ve benim başıma gelen birşey aynı zamanda diğerleri için de anlam taşır. ……………………………………………………………………………………………………………………….
Günah işlemek, bize bahş edildiği oranda sevmemek demektir. Aynı zamanda “Yaradılışın Yasalarını red etmek” anlamına da gelir. Pek çok belanın ağırlıklı nedeni insanın kendine duyduğu sevgisizliktir. Sevgi yetersizse, bundan oluşan yetersizliklerin binbir yüzü vardır.
Biz insanların kötü dediği her şey, sevgisizlik sonucunda meydana gelmiştir. Sonsuz felsefeye göre, kötülük yanlış yerdeki ve yanlış zamandaki iyilik ve doğruluktur. Hatalı hareket yoktur, her şeyin bir anlamı vardır. Siz de anlayacaksınız ki, kötü dediğimiz şey, ruhun enkernasyon kanalıyla gerçeği aradığı yolda yaptığı deneyimden başka bir şey değildir. Kötülük cisimsel olarak bir yer kaplamaz, tam terine iyiliğin suistimal edilmiş halidir.
Hayatınız boyunca açığa vurduğunuz her şeyin ardında manevi bir sebep yatar. Herhangi bir yerde bir şey unutmak, hatalı bir hareket değil, aksine sizin anlayışınızla uyumlu bir icraattir. Bir şeyi unutmak, bir şeyi istemediğinizi yansıtan stratejilerden biridir çünkü. “Sözde” unuttuğunuz şeyleri bir düşünün bakalım. En az üç beş olayda “”unutma” eylemini kasten yaptığınızın bilincine varacaksınız. Birisi gittiği yerde iki, üç kere hesap ödemeyi unuttu diyelim. Tesadüfen mi? Asla! Buna dense dense borçtan kaytarma umudunun bilinçsiz bir göstergesi denebilir. Sevgilisiyle gezmeye giden bir kadın yada erkeğin uygunsuz kıyafetler giymesi de aynı şekilde zevksizlik yada yeteneksizlik değil, bir tür “benimle ilgilen, sana ihtiyacım” var mesajıdır. Bulaşık yıkarken paldır küldür hareket ederek her seferinde bir şeyler kırmak insanın beceriksizliğinden değil, yine bilinçsizce ama gayet hedefli bir şekilde gelecekte bu işin üstüne kalmaması için önlem aldığını gösterir. Bir kadın güzel yemek pişirmiyorsa, işin aslı yemek pişirmeyi sevmemesi değil, bu işi sevmemesidir.
İnsanla uyumlu prensip mükemmeldir ve insansı özelliğinden dolayı başarıya yönlendirilmiştir. Biz insanların doğasında başarısızlık yoktur, olsa olsa kendimiz buna zemin hazırlarız.
Kaderinizden siz sorumlusunuz. Mutlu olmaktan asla vazgeçmeyin.
Bugüne değin yaptığınız “pislikleri” ileride gerçekleştireceğiniz daha büyük eylemlere “gübre” olarak kullanmalısınız. Beceriksizlikleriniz size ders olmalı, çünkü özellikle onlardan kendi hakkımızda öğreneceğimiz çok şey var.
……………………………………………………………………………………………………………………….
İnsan denen varlığın hemen hemen %30’u varoluşunun anlamını yani yaşam enerjisini cinsellikte bulur. Ve cinselliğin yaşamı olumlayan doğal akışı engellendiğinde yoğun bir kişilik hasarı kaçınılmazdır.
Cinsel enerji yaşam enerjisidir. Bu enerjiyi kısıtlamak ve engellemek için yapılan her şey, yaşamın kendisini kısıtlamak demektir.
Basite indirgersek, insanın temel ihtiyaçları olan yemek, uyumak ve cinsellik giderilmeseydi üst düzey yoğunlukta rahatsızlıklar baş gösterirdi. İnsanın yaşadığı cinsellikten mutluluk ve sevinç duyması, bundan haz alması en temel hakkıdır. Yaratılışımızın bilgece yanlarından bir olarak cinsellik bize armağan edilmiştir ve biz onun hakkını vermeliyiz. Doğanın isteği olan, doğallığından kimsenin kuşku duymaya hakkının olmadığı bir şeyin tadının çıkartılması hiç kimse tarafından günah olarak nitelenemez. Cinsellik, Yaradanın sevincinin ifadesine geçit veren bir kapıdır. Cinselliği olduğu gibi kabul edelim çünkü ondan vazgeçmek demek varoluşunun gereğini yerine getirmemek demektir.
Cinsellik size bahş edilmiş bir şey, yani doğanızın gereği olan bir "nimet" ve bu bağlamda da "iyi" bir şey. Bastırılmış cinsellik insanı hatalara sürükler. Seks, erkeğin kadın yoluyla doğa ile diyaloğu, kadının erkek yoluyla doğa ile diyaloğudur.
Ruhsal olgunluğa erişmiş iki insanın bilinçli "birleşmesi"yle cinsellik, meditasyona açılan bir kapı olabilir. Cinsellik sevgiye giden bir yoldur ve sevgi içinizdeki tanrısallığın yeşermesidir.
Bilinçsiz cinsellik iki bedenin karşılaşmasıdır. Meditasyona dönüşmüş cinsellik ise, iki ruhun karşılaşmasıdır ve ikiliği tekliğe götürür ki, buna da gökyüzü denir. Tanrı ile aynı potada erime ve bütünleşmeye duyduğumuz özlemi böylesi bir bellik dindirebilir ancak. .
……………………………………………………………………………………………………………………….
İNANMAK:
İnanmak ve güvenmek, istemenin çok ötesinde bir etkiye sahiptir. Bizi hedefimize götüren şey; inanç, güven ve bunlara bağlı olarak belirgin resimler kurgulayarak devreye soktuğumuz hayallerimiz (yaratıcı gücümüz) gibi enerji formlarıdır.
İçimizdeki Yaradan hakkında ne çok şey bilirsek, arzularımızı gerçekleştirmemiz de o kadar kolay olur.
Kendisi hakkında ikna olmuş bir kimse, kendine inanmayı da öğrenir. Kendinizden ve olanaklarınızdan emin olun.
Yaşamınızı yeniden yapılandıracak güce ve hakka sahipsiniz, hatta bu sizin göreviniz!
Başarılı ve mutlu bir insan olabilirsiniz: İlk adımı atarak huzura kavuşur ve Ruhsal Yasalar’ı kullanıma sokmaya başlarsanız.
Hayat üniversitesinin öğrencisi olun ve şey’lerin ardındaki gerçekleri öğrenin.
Aradığınız her ne ise- Tanrı yada mallı mülklü bir dünya- her seferinde arayışınızın çıkış noktasına geri döneceksiniz. Ve daima aynı şeyi bulacaksınız. KENDİNİZİ.
Uğrunda çaba gösterdiğiniz her şey, dünyanın tüm mutlulukları sizin içinizdedir ve başlangıçtan bu yana sizi beklemektedir. Hayatın bir anlamda self servis bir dükkan olduğunun, ihtiyacınız olanları ellerinizi uzatarak kendinizin alması gerektiğinin bilincine vardığınız anda, arzuladığınız her şey gelip sizi bulacaktır.
İnsanın şuur “bulanıklığı” ancak aydınlanma ile son bulur.
…………………………………………………………………………………………………………………..
İNANCIN GÜCÜ
Her düşüncenin aynı yaratıcılığa sahip olduğunu bilmek çok önemlidir. Sağlık, uyum, refah, sevgi yolunda en belirleyici adım, düşüncelerimize kulak verebilmektir.
Var olan tek şey, sebep-sonuç yasasıdır.
Saf yürekle verdikleriniz, size kat kat çoğalarak döner.
İyilikleri kendinize çekmeyi öğrenirseniz, kötülüklerden de kurtulmuş olursunuz. Çünkü iyi ile kötü bir arada bulunamaz, ateş ile suyun bir arada bulunamayışı gibi.
İsteğinizin gücü ne denli yoğun olursa, arzuladığınız şeyden o denli uzağa düşersiniz. Her şeyin tek ve ayrı olduğunu ama farklı şekillerde zuhur ettiğini idrak edin. Enerjinin farklı türleri olduğunu öğrenin. Fiziksel güç ve istek materyalist dünyaya aittir. İnanç, güven, sevgi düşünce maneviyata-spiritüelliğe yatkındır ve her türlü mecburiyetten daha üstündür. Üstündür çünkü başlangıçta varolan ruhtu ve dünyanın materyalist tarafı ondan geçerek zuhur etti. Siz, istediğiniz şey değilsiniz ama ne düşünüyorsanız, neye inanıyorsanız O’sunuz.
Güven, inanç, umut istenebilir şeylere göre her zaman daha baskındır. “korktuğum şey başıma geldi” derler, doğrudur çünkü negatif inanç, isteği bastırır. Bu nedenle pek çok filozof, istemekten ve talep etmekten artık vazgeçmemiz gerektiğini söylerler. Umutların gerçekleşeceğine güvenmeyi, buna inanmayı öğrenenler, inandıkları şeyi kendi “dünyalarında” realiteye dönüştürecek şekilde davranırlar. İnsan içinde sonsuz bir güç barındırdığından dolayıdır ki, kozmik güçler onun yardımına koşarlar. Bir yoga öğrencisi öncelikle şunu kabullenmeyi öğrenir: “O, bana soluk aldırıyor; soluk alan ben değilim.” O’nu yaşam prensibi olarak nitelendirebiliriz. Bugünden itibaren şöyle deyin: “O, benim vasıtamla gerçekleşiyor.”
İnancın, sevginin ve düşüncelerin gücünün özü, karakteri ve özellikleri hakkında meditasyon yapın. Evrendeki en büyük ve (etkin) gücün, inanç olduğunun idrakine verin.
Planlarınızı gerçekleştirdiğinizi, bunların sonucunda başarıya ve saygınlığa kavuştuğunuzu düşleyin. Planlarınızın tutup tutmamasında belirleyici özellik, inancınız ve hayallerinizdir. Projelerinizin her şeyden önce ruhunuza işlemesi külfetine katlanın bir zahmet.
……………………………………………………………………………………………………………………
Düşündüğün şeyin tam tersinin olmasının ana nedenlerinden biri çelişkili düşüncelerdir. Arzuladığınız şeyin gerçekleşebileceğini düşünürsünüz ama bir yandan da belki de gerçekleşmez diye geçer aklınızdan. Eyüp şöyle diyor: “Korktuğum her şey başıma geldi”. Bir şey elde etmek istiyorsunuz, ama ya elde edemezsem diye korkmaktan da kendinizi alamıyorsunuz; iste bu durumda korku daha büyük bir potansiyel oluşturur. Arzuladığınız şey gerçekleşmez, ama inandığınız olur. Bir şeyden korkmak, ona inandığınızı gösterir. Bir şeyden korkmak, onun olmayacağına yada ters gideceğine inanmak demektir.
Bir şey ummak ama aynı zamanda ondan kuşku duymak yanlıştır ve bu maneviyatla önünde sonunda yaşantımız fiyasko olur. İflas, felaket, acı ve eziyetlerden çıkaracağımız dersler bize neyi daha iyi yapabileceğimizi öğretir. Her kötü tecrübe, içimizdeki negatif potansiyeli çökertecek bir uyarıcıdır. Aydınlık ve sevindirici düşüncelerle doldurun içinizi. Karanlık zamanların sonunu getirmek için yakın ışıkları.
Belli bir hedefe var gücüyle ve tüm isteği ile odaklanabilirsiniz ama esas sorun da tam bu noktada başlar. Bir amaca ulaşmak için çabalarken yoğun enerji harcamak ve ille de tuttuğunu koparmaya çalışmak, karşı direnç doğurur ya, aynen öyle. Bu durumda gönül gözünüzün önüne resimli hayaller getirebilmek için sakın ola ki kendinizi zorlamayın. Ne istediğinizi bildiğiniz anda, her şey kendiliğinden olacaktır. Beklentinizin yerine inancınızı koyun ki, başarı gelip sizi bulsun. Hedeflerinize ulaşmak için çabalarken sakin, sabırlı ve istikrarlı olun. Bırakın arzularınızı “bilinçaltı güç merkezleriniz” gerçekleştirsin, içinizdeki ruh kendine düşen görevi yapsın.
Bugün sadece düşündüklerimizin değil, tüm geçmişimizin başarı yada başarısızlığımızı fazlasıyla etkilediğini biliyoruz. Bugün karşımıza çıkarak bizi şaşırtan bir şey, belki de yıllardır bu çıkışı bekliyordu.
Şimdiki zamanda yaşanan bir “şanssızlık” çok gerilerde kalmış korkularımızın bir sonucu olabilir. Yani gerçekten de düşündüğümüzden daha faklı bir şeyi yaşamamız olası değildir. Şimdi-burada başımıza gelenler, bir zamanlar düşüncelerimizle ektiğimiz tohumların hasadı olarak bize geri döner.
Düşüncelerinizin ne tür özelliklere sahip olduğunu irdeleyin. Yapıcı ve olumlu düşünceler mi? İçinizdeki pozitif düşünceler yeteri kadar güçlü ve sağlam mı? İçinizde neler olup bitiyor? “Manevi hava durumunuz”u gözlemleyin çünkü onlar sizin geleceğiniz! ……………………………………………………………………………………………………………………
Hayallere ve sezgilere açık olmak, gönül gözünü açık tutmak; başarılı olmak demektir.
Yaptığınız her neyse, kendinizi gevşek bırakarak yapın. Sezgilerinizin sesini algılamak için, gerginlikten uzak, beklenti dolu ve almaya hazır bir ruh haline sahip olmanız şart. Özellikle geceleri insanın kendisi başrolde değilken, içgüdülerin sesi bilinçaltından çıkar ve size yapacağınız atılım için almanız gereken kararları kolaylaştıracak vizyonlar yollar. Herhangi bir karşılaşmanın siz de uyandırdığı ilk etkiye, ilk duyguya dikkate edin, daha sonraki davranışlarınız açısından gerekli olan cesareti bunlarda bulacaksınız. Örneğin: İçsesiniz her zaman gittiğiniz yoldan gitmemenizi söylüyor, yolunuzu uzatıyorsunuz, sonradan o yolda kaza olduğunu öğreniyorsunuz.
Kendi iç yönetiminize güven duymayı öğrenirseniz, bu ve buna benzer durumlarla sık sık karşılaşmaya başlarsınız. Sezgilerinizin şifresini çözmeye başladıktan sonra, birkaç ay içinde sevdiklerinize daha fazla zaman ayırmaya başlayacak, daha az zaman ayırıp daha çok para kazanmaya başlayacaksınız. Bilinçaltından yardım alan milyonlarca okur bunu kanıtlamıştır.
Kendinizi huzura kavuşturun. Mantığın sustuğu yer olan düşüncelerimizin çeperine bakmayı öğrenin. İlk zamanlar düşüncelerinizin geri planında bir şey yokmuş gibi gelebilir size. Ama eğer biraz sabreder ve kendinizi dinlerseniz, kısa zamanda vizyonlarınız olur ve o güne değin gizli kalmış olan kendi ruhsal yaşamınızın aktivitelerinden siz de yararlanırsınız.
İnsanın iç sesi zihinsel-düşünsel olandan bağımsız, kendine özgü bir ruhsal fonksiyondur ve “altıncı his” diye telaffuz edilir.
İç sesinizi etkin kılmanın en etkin yolu ”ben hissederim” yazıp birkaç hafta boyunca göz önünde bulundurmaktır.
……………………………………………………………………………………………………………………
Mutluluk dış faktörlere bağlı değildir. Mutlu olmak maddeden tamamen bağımsız bir bilinç halidir. Mutlu olma kararı almak, aynı zamanda kendini öfkeden arındırmak demektir. Birkaç hafta boyunca şu cümleyi yineleyin: “Ben mutlu olmaya karar verdim”.
“Ben mutlu olmaya karar verdim” telkini varlığınızın bir parçası olsun, bedensel ve ruhsal kan dolaşımınıza karışsın.
Yaşam, güçlerin özgürce oyunudur; kendine ait bir mantığı olan.
Ben sizi her şeyi oluruna bırakmaya devam ediyorum. Bedeninize, duygularına, içgüdülerinize, duyularınıza güvenmeye başladığınız anda, spontanlık kendiliğinden gelişecektir. Anlık yaşamak, spontan olmak hayatın şu anda tadını çıkartmak, hayatın üstüne üstüne gelmesine izin vermek ve yine anlık aksiyon ve reaksiyonlar göstermek demektir. Özel bir amacın peşinde kendini tüketircesine koşturmak, daha iyi şanslara gözlerini kapatmak anlamına gelir. Ya da ilişki yolunda gitmediği halde hayat arkadaşında ısrarcı olmak, sizi kendinize daha uygun bir başka kişiden yoksun bırakmak demektir.
Doğal davrandığınızda her şeyin sizin iyiliğinizden yana olduğuna güvenin. Kendinizi hayatın iç düzenine bırakır, ona güvenir ve “ne iyiyse o olsun” derseniz, maddi-manevi tüm arzularınız gerçekleşir.
Bir erkek sabahları evden karısıyla öpüşerek ayrılırsa, yaşamı en az 5 yıl daha uzun olur. Sevmek, dokunmak, öpmek, okşamak, kucaklamak, karşılıklı konuşmak, bunların hepsi sadece ruhumuzun ilacı değil, bedenimizin de özlemidir. Tavşanlar üzerinde yapılan bir araştırmaya göre, şefkat gören tavşanların sağlıksız beslenme sonucunda hasta olma oranı, diğer gruba gör %50 daha azdı. Demek oluyor ki, birlikte yaşadığınız insanın sağlık durumunu etkileyebilirsiniz. Çocuklarınızın, eşinizin, akrabalarınızın ve dostlarınızın bağışıklık sistemini dostça yaklaşımlarla etkilemek sizin elinizde. Başkalarına karşı sevgi dolu olun, onların ihtiyaçlarını hissetmeye çalışın ve bilin ki, birkaç tatlı sözle mucizeler yaratabilirsiniz. Aile ve dost çevrenizde aranıza uçurumlar sokacağınıza, köprüler kurun. Korku, nefret ve kavga ayırır, sevgi birleştirir. Hem kendinizi hem de başkalarını bağışlamayı öğrenin, bir anlaşmazlığın aranızda açtığı uçurumu, onları affederek kuracağınız köprü ile geçersiz kılabilirsiniz.
……………………………………………………………………………………………………………………
İnançları ve düşünceleri sizden farklı olanlara karşı anlayışlı olmayı öğrenin. Her şeyi anlamak demek, her şeyi bağışlamak demektir.
Kendi yaşama yeteneğinizi sevme yeteneğinizle ölçün.
Sevgi sonluluktan sonsuzluğa geçiştir ve Tanrının esas dinidir.
Kendi içsel huzurunu hem kendine, hem çevresindekilere duyduğu sevgiyi yeniden keşfetmek..
Uyumlu bir ilişki ile yeryüzünde cenneti yaşamak mümkündür. . İyi bir eş ruhsal ve zihinsel anlamda büyüme sağlayan büyük bir şanstır.
Birbirlerinden hoşlanan ya da seven (identifikasyon) iki insanın arasında akan enerji öylesine bağlayıcı özellikler taşır ki, kişilik özelliklerinin değişiminden hastalığa kadar pek çok şey üstünde etkin olabilir.
Dış koşullarla ittifak yapmak, kendinle ve dünya ile birlik olmanın bir sonucudur
Siz ancak başkaları için de, varlık, bağlılık, sevgi ve mutluluk düşünceleri üretirseniz, kendi adınıza dilediklerinize de kavuşursunuz.
…………………………………………………………………………………………………………………


Özel yaşamında başarılı olanların işleri de iyi gider.
Bu söylem, başarının sürekli olabilmesi için ruhsal dengenin şart olduğunu dile getiriyor. Ruhsal dengenin açılımı ise hem kendinle hem de çevrenle üst düzey bir uyum sağlamaktır. İç dünyası gergin, kırgın, düzensiz olanların, ruhsal sıkıntı yaşayanların dış dünyadan beklentileri içsel yaşamlarının izdüşümünden başka bir şey olamaz.
İnsanın iç ve dış dünyası daima örtüşür. Eğer "işleriniz" ters gidiyorsa bunun nedenlerini önce kendinizde arayın, sonra dış sebepler ileri sürün. Başarısızlığınızı dış etkenlere yüklemeyin, hem de bin bir sebep göstererek ve üstelik çok kolayınıza gelse bile. Yaşadığınız her şeyin nedeni sizsiniz.
Kişisel ve duygusal boyutta uyum "gökyüzünün anahtarıdır." Uyum içinde olanlar evrenin prensibine daha yakındır ve bu prensip mükemmeldir!
Aynı şekilde, daha sakin, daha huzurlu ve daha uyumlu yüce kozmik bilirkişilerin başarısından siz de yararlanabilirsiniz. Uyumlu olmak demek yaratılışın mükemmelliğine açılan bir kanal olmak demektir. Uyumlu olmak demek hayat prensibine benzemek ve kendinizi daha fazla geliştiresiniz diye içinizdeki dahiye yardım etmek demektir.
……………………………………………………………………………………………………………………….
Başarılı olmak size zevk veren şeyi istediğiniz anda yapma hürriyetine sahip olmak demektir. Zamansızlık aslında başkalarına karşı güven eksikliğinden kaynaklanan bir sorundur. Sorumluluğunuzu dağıtın, gerçek bir yardımcı bulduğunuz anda, onun sevgi dolu desteğinden kendisinizi yoksun bırakmayın. Kendime güvendiğim ölçüde başkalarına da güvenebilirim. Kendime zaman ayırmak benim için fazlasıyla önemli.
Köklü bir değişim için; son derece şuurlu olmak gerekir. Kendiniz için dilediğiniz şeyi hak edip etmediğiniz; istediğiniz neyse ona sahip olmaya layık olup olmadığınız konusunda gerçek fikriniz nedir? Kendiniz için bir şeyler isterken içinizdeki etik anlayışı arzularınızın gerçekleşmesine karşı çıkıyorsa, işte o zaman kendinizle anlaşmazlığa düşersiniz.
Bir olayı objektif olarak algılayabilmek için aradan biraz zaman geçmiş olmalı ve olay daha yakından incelenmeli. Bir düş kırıklığının ardında gizlenen planı ve hedefi eksiksiz anlamak pek kolay değildir.
Başarısızlığınızın nedenini yanlış düşüncelere bağlamayı öğrendikten sonra, içinizdeki tüm olumsuzlukların silinip gitmesi için kendinizi pozitif düşünceyle beslemeye başlayın.
İşte o zaman benliğiniz uyum bozukluğundan kurtulacak, yerini uyum ve yaşam zevki dolduracak. Aynı zamanda düşünce dinamiğinin işlevselliği sizin için kanıtlanmış olacak. İnatla asıldığınız yapıcı düşünceler hayatınıza, etkin güçlerin egemen olmasını sağlayacak. Her düşüncenin kendi etki alanı vardır ve her düşünce canlı kalmak ister.
Kimi insanlar ölesiye çalışır. Öyle çok şey üstlenirler ki, bu ölesiye olma hali genellikle yaşamlarına hatalık olarak girer. Ruhsal Yasalar’a ilgi duyanlar bilsinler ki, baskı ve zorlama olmazsa, pek çok şey daha kolay hallolur. Biraz baskı gerekebilir belki, ama uzun vadede baskı, karşı baskıyı da getirir. Aşırı hızla bir şeye ulaşmak isteyenler, dirençle karşılaşacaklarına inanan ve buna bağlı olarak özgüven eksikliği duyan kişilerdir. Baskı altında bir hedefe ulaşmaktansa, özgüven geliştirici önlemler almak daha akılcı bir yaklaşımdır. Kendi birikiminize güvenirseniz, ulaşmak istediğiniz şeyi daha kolay elde eder ve yapılması gerekeni daha kolay yaparsınız. Başarı yada başarısızlığa geçit veren şey sizi kendi hedefinize taşıyacak olan kendi ruh halinizdir.
Belirli bir alanda başarılı olmak istiyorsanız, o konuya ait tüm bilgileri özümsemelisiniz.
İster mesleki alanda, ister kendine dair bilgi arayan (ve bulanlar) kendilerine ve bu bilgiye güvenirler. Bu güven “kendine güvenmenin” arka planıdır. “İnanmak” kavramında dair meditasyon yapın. Meditasyon birşeye tanrısal bakış açısıyla bakmak, daha yüksek bir bakış açısıyla bakmak demekti.
Bilginizi, güveninizi, inancınızı pekiştirmek, genişletmek için kendinize yapacağınız yatırıma başlarken hayatı olumlayan telkinler çok yararlıdır. Bir telkin, daha sonra sık sık düşüncelerinizde ve konuşma dilinizde yineleyeceğiniz bir olumlamadır. Bir şeyi tekrar tekrar isterseniz, mevcudiyeti daha belirgin olur. Sağlıklı ve başarılı olmayı öyle çok düşünün ki, sağlık ve başarıya dair bilginiz bilincinizde çoğalıp artsın. Bilincine vardığınız şeyler, sizin kanalınızla hakikat olur. Kendine bir şeyleri telkin etmek, etki altına almak demektir. Oto telkin ise, kendi kendini etkilemek demektir.
Bilinçaltı daima, daha güçlü olan söylemi seçer.
Otogen egzersizlerle, hem içten hem dıştan sükunete ermeyi başararak bilinçaltınıza yapacağınız “yatırım”ın en önemli koşulunu sağlamış olursunuz. Kendinize sağlık telkininde bulunduğunuzda, bu söylem sık sık yinelendiği için sağlık bilinciniz gelişir ve istediğiniz olur. İnsanın içi dışını belirler. İnsanın dışı da daima, içinin ifadesidir.
Yaşam kalitenizi “programlamak” için kendinize günde 2 kez yirmi dakika ayırın. Dileklerinizin gerçekleşmesi için arzularınızı içinizden hayal edin. Kendinize yaptığınız telkinlerin bir yada iki konuyla sınırlanmasına gerek yok, beş yada daha fazla dileğe “içsellik” kazandırabilirsiniz. Şunu unutmayın: Shakespeare’ye göre; siz usta işi bir esersiniz, asıl zekanız, sınırsız yeteneklerinizle Tanrı’nın bir benzerisiniz.
Kendinize şu telkinde bulunun: “Hayatımın her alanına refah ve bolluk gelsin. Ben zenginim, zekiyim, hem bedensel, hem ruhsal bir varlığım.”
Ruhsal ve bedensel olarak dibe vurduğunuzu hissettiğiniz zaman, en etkin ototelkin şudur: “Varlığım kusursuz uyum ve sağlıkla dolup taşıyor.”
Hastalık yerine sağlık
Yoksulluk yerine Varsıllık
Depresyon yerine Özbilinç ve sevgi
Ağrı yerine Rahatlık
Yokluk yerine Bolluk
Olumladığınız her şey size geri döner! Yadsıdıklarınız da öyle!
Siz hayatın hangi tarafına onay veriyorsunuz? İşte her şey buna bağlı!
Her gün “manevi hava durumunuz”a bir göz atın. Gün boyu neler düşünüyorsunuz, kendi içinize kulak kabartın; bilinçaltı da aynısını yapacaktır!
…………………………………………………………………………………………………………………….
Beden-Hastalık
Bedeniniz bir enstrüman, tanrısal ruhunuzun bir tapınağı, yeryüzündeki varoluş süreniz boyunca bu dünyada yaşamanızı sağlıyor. Siz bedeninizle ve bedeninizin sayesinde anlam kazanan bir varlıksınız. Eğer almayı bilirsiniz bedeniniz size çok yönlü zevk ve rahatlık duyguları armağan eder.
Doğal olarak hepimiz sağlıklı olmak isteriz ama kimi zaman bunu öyle yüzeysel arzu ederiz ki, sağlığımızı tehdit eden pek çok şeyi hâlâ benliğimizde barındırırız. Zamanla sağlığımızın üstünde kötü etkisi olan birtakım davranış şekilleri vardır. Korku ve bunun sonucu oluşan gerilimle stres bedenimizde birtakım kimyasal reaksiyonlara yol açarak, hastalanmamıza neden olurlar. Bunlara savaş açarak kurtulmak mümkün değil - çünkü yine stres üretirler. Tek çare yapıcı düşünmek, pozitif davranmak; Işığı açtığınızda nasıl karanlık kayboluyorsa siz de öyle bir şey yapın ki, korku ve stres kendiliğinden silinip gitsin.
Ruh acı çektiğinde beden hasta olur. Hasta olmak, kendisiyle ve dünya ile uyumsuz olmak demektir. Ruhsal-bedensel ve zihinsel sağlık, doğal bir haldir ve yaşanabilecek her sapma insanın ruhsal dengesindeki bir uyum bozukluğuna işaret eder. Ruh, bedeni iyileştirmeyi zaten bilir.
Uyum bir güven işaretidir. Kendisiyle uyumlu bir insan başkalarıyla asla kavga etmez. Kendisiyle ve dünya ile ahenk içinde olmak demek; Tanrı’nın bize bahşettiği gibi, kendi merkezimizden güç almak demektir.
Bizim üstümüze düşen görev, tanrısal doğamızın farkına varmak ve onu açığa vurmaktır. Bu işi kendiliğimizden, gönüllü olarak yapmazsak, o zaman hastalık ve felaket gibi olaylar bunu bize bildirir. Kendi iç hazinelerinizi keşfedin, bunu yapabilecek denli özgürsünüz çünkü, yapın ve hayatın zengin sofrasından siz de payınıza düşeni alın. Uyanmış bilincinize kendinizi her gün biraz daha açın. Tanrısal doğanızın farkına vardıkça, bu bilinç bedeninizin her hücresine nüfuz ettikçe siz de sağlıklı olursunuz. Ve o zaman bilirsiniz ki, sağlık sizin varoluşunuza ait bir doğallıktır. Siz tüm canılar bütünün ayrılma bir parçasısınız ve yaşam bizim tanrı dediğimiz bilince her şeyiyle işler. Bu yolda özgür adımlarla ve sevinerek ilerleyin.
Bedenindeki her hücrenin bilinci vardır, bedeniniz ona anlattıklarınızı anlayacaktır. Bedeninizi dinlemeyi, gereksinmelerini bastırmak yerine hissetmeyi öğrenin. Vücudunuz neye ihtiyacı olduğunu bilir. Ona kulak verin ki, sizinle konuşma alışkanlığı kazansın. Bedeninizdeki tüm organlarla tek tek konuşun, onlarla ilgilenin, sevdiğinizi söyleyin. Bedeninizi bir bütün olarak kabullenmeyi, şu anda nasıl görünüyorsa öyle sevmeyi öğrenin. Bazı eksiklikleri olabilir, ama sevginin gözüyle ona bakarsanız mükemmel olacaklardır.
Sizi biraz olsun düşlere dalmaya davet ediyorum: Gözlerinizi kapatın ve bedeninizin hoşlandığı şeyleri hayal edin. Buna bir başladınız mı, son vermek istemeyeceksiniz. Bedeniniz tümüyle zeka sahibi ve kendi adına “düşünüyor”, “konuşuyor” ve davranıyor”. Tüm organların bir dili (beden dili) var ve bu dil sayesinde kendilerini gösteriyorlar ve yine onunla acil durumlarda –ve çoğunlukla ağrıyarak- kendilerini belli ediyorlar. Bedeninizin zekasından yararlanın. Bedeniniz/kendiniz için neyin daha iyi olduğuna sadece mantığınızla karar vermeyin, bırakın bedeniniz kendi diliyle konuşsun ve siz de onunla birlikte hissedin.
Herhangi bir yerimiz ağrımıyorsa, bedenimizin dünyadaki barınağımız olduğunu aklımıza bile getirmeyiz. Bu satırları okumaya devam ederken gevşeyin, kendinize zaman tanıyın. Hiçbir şeyi yargılamadan bedeninizi hissedin. Soluklarınızın ritmine dikkat edin. Dikkatinizi vücudunuzun çeşitli noktalarına yöneltin ve daha çok beğendiğiniz yerlerde biraz fazla oylanın. Eksikliği hissedilmediği sürece kolayca “unutabileceğiniz” organlarınızın bilincine varın. Bir tören yaparak vücudunuzla dost olmaya davet ediyorum sizi. Sırt üstü uzanın, sakinlesin ve gevşeyin. Ruhen bedeninizde bir gezi yapın, saçınızdan ayak parmağınıza kadar. Her organda biraz zaman geçirin ve ona sevgi dolu sözcüklerle hitap ederek, şöyle deyin: "Var olduğun için teşekkür ederim, iyi ki varsın, sana sahip olmak çok güzel bir şey. Benim hayatta kalmamı sağladığın, bana yardım ettiğin, kendimi iyi hissetmemi sağladığın için sana teşekkür ederim. Seninle dost olmak istiyorum."
Hastalık denen şey kesinlikle başlı başına bir sebep değil, daha çok beden tarafından dile getirilen içsel bir uzlaşmazlığın ifadesidir. Hastalığınızın esas nedenini bulanadek –genellikle duygusal ortamda aranması gerekir- hep yeni baştan hasta olursunuz (olmak zorunda kalırsınız). Ama duyarlı bir şekilde kendi iç dünyanıza eğilirseniz, “dersinizi iyi öğrenmiş” olur ve yeniden huzur bulursunuz.
Hemen hiçbir hastalık şimşek çakar gibi aniden gelmez. Ağır bir hastalık kendini göstermeden önce bedeniniz sizi uyarmaya çalışır. Sakin bir zamanınızda kendinize şu soruyu sorun: Bedenimi dinliyor muyum? Ya da hafif, ama hiç eksilmeyen bir kaba kuvvetle onu suskunluğa mı itiyorum? Hangi uyuşturucu maddeleri kullanıyorum? Hangilerinden vazgeçmem artık pek mümkün değil? Sadece alkol, nikotin, ilaç ya da aşırı yemekten söz etmiyoruz. Kendinizi başka pek çok şekilde uyuşturabilirsiniz, örneğin sürekli stresle ya da gereğinden fazla çalışarak, "işkolik" ne demek istediğimizi pek güzel açıklayan bir sözcüktür.
Bir düşünün bakalım: Sürekli yorgun ve bitkin miyim? Asabi miyim? Toplumsal aktivitelere fazlasıyla mı katılıyorum yoksa tam aksi mi söz konusu? Çoğunlukla fazla hassas, keyifsiz ve saldırgan mıyım? Bedenime gösterdiğim dikkat sadece ağrılarla mı sınırlı?
Kendinizi sorgularken evhamlı falan olmazsınız, kaygılanmayın. .Evham, kişinin bedenine güvenmemesinin bir işaretidir. Halbuki siz bedeninize güvenmeyi ve hem hızlı hem de duyarlı bir şekilde onun sesine kulak vermeyi öğrenme yolundasınız. Vücudunuz aşırı duyarlı bir enstrümandır, zihinsel ve duygusal anlamda ne yaşıyorsanız hepsine tepki verir. Bu "fısıltıları anlamayı öğrenin ki, sonunda işitebilesiniz diye hastalıklar "çığlık çığlığa bağırmak zorunda kalmasın.
Hastalık süreci yaşamınızın en değerli dostluklarından birinin kesintiye uğradığı bir zaman dilimidir: Bedeninizle olan dostluğunuzdan söz ediyoruz. Pek çok insan hasta bedenini reddeder, onu kendisine kötülük yapan bir düşman sayar, halbuki bu konuda vücut tamamen "suçsuzdur".
1- Hasta olan organ ya da beden parçaları ile aranızda bir diyalog geliştirin, tıpkı bir insanla konuşurmuş gibi, onlarla konuşun. Yetiştirdiğimiz bitkilerle konuşunca nasıl daha hızlı büyüyüp serpilirler, bilirsiniz. Bedenimizdeki her hücrenin bilinci vardır, bedeniniz, ona anlattıklarınızı anlayacaktır! Hasta organınıza, ağrı ve sancı yolu ile size ne anlatmak istediğini sorun. Belli ki, size bir mesajı var. Alacağınız yanıtı hissetmek istiyorsanız aklınızı devre dışı bırakın, sezgilerinize güvenin. Vücut kimi zaman ani bir hareketle, hiç beklenmedik bir yerde baş gösteren bir ağrı ile ya da korku üreten belirli bir şey düşünüldüğünde, solunum ritmini değiştirerek doğrudan "cevap verir." Halk arasında "böbreklerime ya da mideme vurdu." derler. Bunun nedeni aşırı korku, sıkıntı ya da kederdir. Verdiği mesajı anlayabilirseniz, hastalık hayatınızın şansı olabilir. Ağır bir hastalığı sebebiyle “yeniden doğuş” yaşayanlar vardır.
2- Hepsinin dışında rüyalarınıza da biraz daha fazla dikkat etmelisiniz. Biraz empati duyarak ve içgüdülerinizi devreye sokarak rüyalardaki sembolleri deşifre etmek mümkün. Rüyanızdaki dramları ne kadar çabuk kavrarsanız, hayatınızda travmalara o kadar az yer kalır.
3- Bedeniniz hakkında deneyim kazanmanın diğer bir yolu da transandantal (askın) yolculuklardır.
Uzanıp yatın ve mümkün olabildiğince derinlemesine gevşeyin. Sonra harika bir ilkbahar rüzgârına kendinizi verdiğinizi düşünün. Kuşlar ötüyor, çiçekler mis gibi kokuyor, güneş teninizi ısıtıyor, hafif bir esinti yüzünüzü okşuyor. Tarlaların arasından giden bir yol görüyor ve o yana dönüyorsunuz. Davetkâr bir mağaraya rastlayana kadar o yolda ilerliyorsunuz. Mağaraya girince hoş bir korunma duygusu kaplıyor içinizi. Orada oturuyor, sükûnetin tadını çıkartıyorsunuz. Arkanızda çok güzel, çok uysal bir kadın beliriyor. O, sağlığınızın koruyucu meleği. Size gülümseyerek bakıyor. Sizde ve bedeninizde gelişen her şeyden haberdar, şifa bulmanız için size yol gösterecek. Ona istediğiniz soruyu sorun. Ama siz de tıpkı onun gibi uysal ve duyarlı olun, kendi içinizdeki bilgelikten gelen uyarılarına dikkat edin. Bu, belli bir zaman alabilir. Çıktığınız ilk transandantal yolculuğun ardından duyarlılığınızın gelişmesi ve aldığınız yanıtları tam anlamı ile algılayabilmeniz birkaç gün sürebilir. Kendinize zaman tanıyın. Sağlığınızın koruyucu meleği ile yaptığınız sohbet bitince ona şükranlarınızı sunun ve ağır ağır geri dönün.
4- En yararlı önlemlerden biri de gevşemektir. Bedeninizin her gün birkaç dakikalığına da olsa gevşeyerek derin gerilimini boşaltması kadar iyi bir şey olamaz. Yüzeysel bir gevşeme değil, derin gevşeme tekniklerini öğrenmelisiniz. Bunun için kendinize zaman ayırın ve günlük egzersizlerle sağlığınıza kavuşun. Kendinize ayırdığınız süre katlanarak sağlık, uyum ve yaşama sevincim şeklinde yine size döner. Günde en az bir kere kendinizi tam anlamı ile bırakın. Tanrısal enerjinin özgürce içinde dolaşacağı bir vücut, sağlıklı ve hareketli olur.
Saf bir ışığın tüm organlarınıza yayıldığını ve hücrelerinizi doldurduğunu hayal edin. Bu enerjiyi bendinizin rahatsızlık çeken organlarına iletin. Soluklarınıza dikkat edin. Yüzeysel nefes alıp verirken enerji alışını önleriz. Günde birkaç kez derin derin nefes alıp verin. Soluk alırken evrenin enerjisini soluduğunuzu, soluk verirken içinizde birikmiş tüm gerilimleri dışarı püskürttüğünüzü düşünün. Soluk alma terapisi uygulayarak belirli organları yada beden parçalarını nefesinizden yararlandırabilirsiniz. Bu, şifalı enerjinin bu bölgelere ulaştırılması demektir.
· Hasta iseniz, her şeyden önce yaşadığınız o durumu kabullenin. Dönüşüm, “ŞİMDİ’yi onaylamak”la mümkün olabilir.
· Bu hastalık verildi, çünkü bu yolla bazı şeylerin bilincine varmanız isteniyor. Bu bilgi sizin için öyle önemli ki, geçici de olsa, bedeninizin bir süre örselenmesi gerekiyor. Bedeni hasta olmak istemez; ama yüksek benliğiniz daha önemli, daha ulu hedeflerin peşinde. Sizi başka bir yola döndürmek için bu hastalığı (son) çare olarak görüyor.
Kendinize sorun: “Neden şimdi hasta oldum? Hastalığım bana ne anlatmak istiyor? Hayatımda neleri değiştirmem gerekiyor?” Sadece çıkmaz bir sokağa girenler, yeni, çıkış yolları ararlar.
Unutmayın: bir hastalığa sahipsiniz, ama siz hasta değilsiniz, yüksek benlik asla hastalanmaz. Tanrı önce ruhu sonra biçimi (bedeni) yarattı, bu her varlık için böyledir. O yüzden önce ruh, sonra beden hastalanır.
…………………………………………………………………………………………………………………
İYİLEŞME
Değişimi sağlamak için, öncelikle bilinçaltına yerleşmiş olan engelleri kaldırmak lazım. Bilinçaltı bir ses kayıt cihazına benzer. Onun işi bir şeyleri kaydetmektir, kaydettiği şeyleri iyi-kötü diye yargılamak değil. Düşünmek, ekmekle eşanlamlıdır. İyi ile kötü arasındaki farkı ayırmak bilinçaltınızın görevi değil; kendi gerçeğinizi oluştururken, o sizin için sadık bir uşak sadece. Enerji ve zamandan tasarruf etmek için, engelleri tanımak ve güç kazanmadan önce onları yok etmek çok önemlidir.
İyileşme sürecinde hastalığın adı ve ağırlık derecesi fazla önem taşımaz, her ikisi de size ruhsal karmaşanız hakkında fikir vermek bakımından önemlidir. Bir insan ancak esas bütünlüğü yeninden kurulursa iyileşir. Sağlığınız yeniden kavuşmak istiyorsanız; RUH-BEDEN-ZİHİN üçlemesini yeniden sağlamak zorundasınız. Korkular, negatif duygu ve düşünceler; ruh-beden ve zihin arasındaki enerji aktarımını zorlaştırır. Sevgi içeren düşüncelerle kendi uyumunuzu kurun ve kendi bütünlüğünüzü yeniden sağlayın.
Her şey çok yönlüdür – bir hastalığın ortaya çıkması kadar şifa bulması da..
Pozitif düşünceler kendi tabiatınıza uygun, yapıcı ve şifalı bir süreç başlatır, buna karşın negatif düşünceler daima tahripkardır. Sağlığınız için temel anlamda bir şeyler yapmak istiyorsanız, negatif düşünceleri bir kenara bırakın. Tabii ki bu tip duyguları zorla bastırın demek istemiyoruz. Bastırılmış her şey bir gün daha tehlikeli bir biçimde geri döner. Düşünceleri ve duyguları bastırmak demek, onları bilinçaltında saklamak demektir. Siz önce negatif düşüncelerinizin bilincine varın ve sonra onları barışçıl duygularla azat edin.
Arada sırada strese girmekle hasta olunmaz. Fazla zorlandığımızı hissettiğimiz durumların sık sık yinelenmesi buna neden olur. Her insanın sınır çizgisi farklı yerdedir. Kimileri hep aynı işi yapmaktan strese girerler, kimileri sürekli başka insanlarla birlikte olmaktan. Sakin bir zamanda ya da tatilde kendinize şu soruyu sorun: "Hayatımda stres üreten şeyler nelerdir? Ne olduğunda fazla zorlanıp, sıkılıyorum? Neden korkuyorum? Neyi istiyorum ya da neyi değiştirmem gerekiyor?" Şunu da bilin ki, genel olarak stres üreten şey olayların kendisi değil, sizin olaylara bakış açınızdır. Sizi sıkan şeylere bir kere de başka bir perspektiften bakmayı deneyin. Hayatınızda neyi daha basitleştirebilir, neyi terk edebilirsiniz? Düş gücünüzü çalıştırın, ister üst düzey yönetici, ister ev kadını olun, kendinize göre "akılcı önlemler" geliştirin. Değiştirmek istediğiniz şeylerin bir listesini çıkartın. Değişmesi gereken şeyleri hemen şimdi değiştirmeye başlayın. Stres altında olmadan daha kolay, daha hür ve daha becerikli bir çalışma sergileyecek ve iki kat daha verimli olacaksınız. Bunu başardığımız anda kendinizi bir kitap, bir gezinti, bir masaj ya da bir film gibi sevdiğiniz bir şeyle ödüllendirin. Siz, bir anlamda temsilcisiniz yani içinizde tanrısal bir düzen var aslında, kendinizi ona bırakırsanız, gevşemeniz daha da kolay olacaktır.
Terapiler ile korkularınızın sizin tarafından bastırılmış olan sebeplerinin yeniden bilincine varır ve onlardan kurtulabilirsiniz. Korkularınızı derine itmeyin aksi halde artarak çoğalacaklar ve sizde, onlara yenik düştüğünüz duygusunu uyandıracaklardır.
Derin gevşeme halinin gerekliliğine değinmiştim daha önce, ama ruhsal stresin, bedensel aktivite ile atlatılabileceğini biliyor muydunuz? Zorlandığınız, gerildiğiniz ve kasıldığınız zamanlarda yatağa girip, yorganı tepenize çekeceğiniz yerde koşun, dans edin, yüzün yani zevk aldığınız bedensel aktivitelerde bulunun.
Sağlık için sihirli formül "uyumlu denge”dir. Gerilim ve gevşeme, uyku ve uyanıklık, yemek ve perhiz, hareket ve sakinlik arasında, ruhsal, bedensel ve zihinsel aktivitelerin arasında denge kurun. Çin felsefesinden kaynaklanan Yin ve Yang prensiplerini biliyorsunuzdur belki de: Yin ve Yang zıtlıkların tekliğini sembolize eder ve yaşamın her alanına uygulanabilir. Eğer sağlıklı kalmak istiyorsanız, dünyayı sağlıklı ve sağlıksız davranışlar ve besinler olarak ikiye ayıran katı bir çilekeş olmayın sakın. "Sağlıksız" olandan kaçınma tutkusu, bir kadeh şaraptan ya da bir dilim bonfileden çok daha zararlıdır. Arada sırada kaçamak yapmanızda hiç sakınca yok -denge yasasından haberdarsanız sürekli kaçamak yapacak biri değilsiniz zaten. Örneğin bir pazar gününü yataktan h: çıkmadan tembellik yaparak geçirebilirsiniz - ama pazartesi sabahı yeniden çalışkanlığa geri dönmek üzere. Bir gece köpük banyosu yapabilirsiniz - ama her gece değil.
Prensip olarak sağ-sol ayrımına dayanan şeyleri yaparak denge açısından duyarlılık kazanabilirsiniz. Yoga bazlı değişken solunum egzersizlerini çalışın. Bol bol yürüyüş yapın. Bacaklarınızın tempolu sağ-sol hareketi bedeniniz ve ruhunuz üstünde uyumlu etki yaratacaktır. Jimnastik egzersizleri yaparken bedeninizin sağ ve sol yarılarını aynı oranda çalıştırmaya dikkat edin. Bizler vücudumuzun, beynin sol yani entelektüel yanına tekabül eden sağ yarısına fazlasıyla fikse olmuş durumdayız.
Beynin sağ, yani sezgisel yanı tarafından yönetilen vücûdun sol yarısını da bilinçli bir şekilde güçlendirme çalışmaları yapın. Her iki taraf arasında denge sağlanırsa, yani aynı oranda güçlü olurlarsa vücudunuz da doğal dengesine kavuşur.
İnsan ne düşündüğüne nasıl dikkat ediyorsa, söylediklerine de dikkat etmek zorundadır. "Bu kulağım iyi duymuyor", "Kalp krizi geçireceğim neredeyse", "Şu olay bende baş ağrısı yaratıyor", "Bu midemi bulandırıyor, "Şu iş soluğumu kesiyor" gibi, söylemlere dikkat edin. Ruh halimizin üstümüzdeki etkisini anlatırken kullandığımız dil resimseldir. Yukarda saydığımız cümleleri sık kullanarak bilinçaltımıza bir anlamda telkin yaptığımız hiç aklınıza geldi mi? Bilinçaltı söylenenleri sözcük bazında algılıyor demiştik. Örneğin ister yüksek sesle, ister içinizden ikide bir de "nefesim tıkandı" derseniz bilinçaltı bunu kapar. Düşüncelerinizle ve sözlerinizle uyumlu tepkiler verir, yani bir anlamda size itaat eder. Ve günün birinde bir bakmışsınız ki bronşit ya da astım oluvermişisiniz. İnsanları hasta yapan şey belli bir durumun kendisi değil, o duruma ilişkin düşünceleridir. Hiç düşünmeden neler söylediğinize bir bakın bakalım. Ya da bir dostunuzdan, negatif dışavurumlarda sizi uyarmasını rica edin. Ama bu işin bir de iyi yanı var: Hem kendinizin, hem çevrenizdekilerin sağlık durumunu yapıcı sözcüklerle pozitif etkilemek!
Sevgi ve güven içeren düşüncelerinize sıkı sıkıya sarılırsanız, hayatın zor anlarını daha kolay atlatabilirsiniz. Hayatta daha da olgunlaşabilmek için bu sorunları kendinizin yarattığını düşünün ve çözümlerini kısa sürede bulacağınızdan emin olun.

Rezonans Yasası’nın sonucuna göre; isteyerek yada istemeden ne düşünüyorsanız onu kendinize çekersiniz. Negatif salınımların sizde yankı bulmasına izin vermediğiniz sürece onlardan uzak kalırsınız. Bunu sağlamak için 2 yöntem var: En geçerli olanı kendini hastalığa kapatmak için araya mesafe koymaktır. Pek çok doktorun hastasına soğuk diye nitelendirilebilecek tutumunu açıklayan bu mesafeli davranış şekline göre hastadan yayılan hastalıklı titreşimlerden bu yöntemle uzak durulur. Manevi basamakların daha yüksek bir noktasındaysanız, böyle bir mesafeye hiç gerek yok, siz tam anlamı ile geçirgen bir varlıksınız, negatif titreşimler sizden geçip gider, çünkü sizde kendi türleri ile karşılaşması söz konusu değildir.
Bulaşma, sadece bedensel düzeyde gerçekleşmez, bunun zemini her şeyden önce manevi anlamda hazırlanır. İşte bundan dolayı bir hastalıktan ölesiye korkmak, ona yakalanmanın en kestirme yoludur. Sürekli hastalıktan ve korkularından söz eden insanla] dostça bir yaklaşımla, ama kararlı bir şekilde bu yankı yasasını anlatın. Eğer titreşimleriniz "size geri dönmezse" ya konuyu kapatın ya da o kişiyle fazla görüşmemeye bakın. Rezonans yasasından pozitif anlamda yararlanın. Bırakın, sağlığa ilişkin düşünceleriniz büyüyüp serpilsin ki, siz de gelişebilesiniz.
………………………………………………………………………………………………………………………
Yeniden kendimize inanmayı öğrendikçe, kendimize dair daha olumlu fikirler beslemeye başlarız. Kuşku duymak yerine kendimize güvenmeyi öğrendiğimizde her şeyin daha iyi olacağını anlarız ve özgüven geliştiririz. Yaşam içerisinde karşı karşıya kalınan bazı “başarısızlıklar” ara nameler olarak değerlendirilmeli. Eğer gerçekten istiyorsak hayatın başarısından pay almamamız imkansız.
Kendimizi, farklı kişilik sahibi olduğumuzu anlamayı ve kabullenmeyi öğrenmeliyiz. Bunun içinde kendi üstümüzde çalışmalıyız.
Düşüncelerimizi bilinçli olarak iyimser yönlere sevk edelim, buna bağlı olarak kişiliğimiz yeniden şekillenir. Hiç durmayan damlalar sonunda taşı oyar! Sürekli yinelenen pozitif düşünceler, pozitif anlamda zorlayıcı bir etkiyle bilinç dönüşümünü yaratır.
Öylesine basit bir şeydir ki bu, bir çocuk bile bu gerçekten yararlanabilir. Genellikle çocuklar kendileri olmaktan çıkıp, başka birisiymiş gibi davranırlar ve bunu oyun olsun diye yaparlar.
…………………………………………………………………………………………………………………..
Büyük bir coşku ve heyecanla iyi, asil ve tanrısal olanı düşünmek, yaşamına en kısa sürede başarı, sağlık, barış ve huzur getirmekle eş anlamlıdır.
Negatif titreşimlerin yankı duvarı olan bir beden olmamayı öğrenirseniz, hayatınız da iyiye, asil ve Tanrısal olana yer açılacaktır.
Düşüncelerinizin istemediğiniz bir yöne kaydığını hissettiğiniz anda, düşünce akışına derhal bir son verin ve aynı temayı bir kez daha tekrarlayın ama bu kez yapıcı tarafından.
Huzur –eğer biz izin verirsek- zaten var. Huzur sevginin bir fonksiyonu ve sevgi biz insanların Tanrı diye isimlendirdiği o ruhun ta kendisidir ve daima her yerdedir. Barış, Tanrı’nın ayak izidir. Onun peşinden gidersek; içimizde sevgi, uyum, Tanrı gerçekleşir ve yolumuz huzur yolu olur. İnsanın iç huzurunun pınarı, özverili sevgi ve bağlayan bileştiren düşüncelerdir. Hiçbir şey talep etmeyecek, sadece vermek isteyeceksiniz. İşte tam da bu “vermek”, huzurun esas kaynağıdır! Ve daha az isteyince daha çoğa kavuştuğumuzu fark etmeliyiz. Huzur; almanın ve vermenin uzlaşması ve düşünce, konuşma ve davranışların birbiriyle örtüşmesidir.
……………………………………………………………………………………………………………………
Tüm sorunların çözümü, kendini onlardan kopartma yeteneği ile mümkündür. Sorunlara belli bir mesafeden bakabilmek gerekir.
Bir sorunun arkasında genellikle o sorunla yüzleşmeyi istemememiz yatar. Halbuki içimizi harekete geçiren, hoşumuza gitmeyen ne varsa hemen ve açık açık söylemeyi öğrenmeliyiz. Aksi taktirde konuşulmayan şeyler boyut değiştirir ve sonucunda ortaya psikosomatik reaksiyonlar (hastalıklar) çıkar.
Evliliklerin ana sorunu da tam bu noktada kendini gösterir. Bizler birbirimizle konuşmayı mutlaka öğrenmek zorundayız. Yaşamın hangi alanı için olursa olsun: Az konuşmanın sonucunda baş gösteren anlaşmazlıklar, zamanla savaşa dönüşür. Evlilikte yada bir beraberlikte barışçıl argümanlar öne sürerek kendi fikrini belirtmeyenler, kısa zaman sonra hiç de barışçıl olmayan koşullarda bulurlar kendilerini.
……………………………………………………………………………………………………………………
En büyük düşmanımın, korkan bir ben olduğunu anladım. Bu bulgu beni sınırsız şaşırttı, ama aynı zamanda rahatlattı da çünkü sürekli mutsuz olmaktansa kendini değiştirmek daha kolay"
Bir çok insanın sorunlarının gerisinde de çocukluğunda aldığı otoriter, baskıcı terbiye sistemi yatıyor. Henüz yaşın küçük olduğu dönemlerde yani çocukken olumsuz ve sevgisiz muamele görenler çoğunlukla yetişkinlik çağında da sevgisiz bir yaşam sürerler. Bu izleri sert olmayan ve sevgi dolu "geçmişe hücumla" silmek ve kendinize yeni bir güç kazandırmak mümkündür. Geleceğinizi belirlemek için geçmişin elinden gücünüzü alın. Özgür olmak demek: Geçmişin üstündeki hiçbir ipotek sizi zorlamamalı ve ünlü “burada ve şimdi” düsturu gerçekleşmeli.
Ama sözcüğünü kullanmamaya çalışın.
“Ruhum Tanrı sevgisiyle dolu.” Tanrı sevgisi ile dolu bir insanın nasıl olduğunu sık sık gözünün önüne getir. Sadece dost olan dostluk bulur.
Her şeyin değişmesi için kendi hayat görüşümü değiştirmem yeterliymiş.
Terapideki en büyük hedefim, hastaya kendi derinliğini hissettirebilmektir. “Kendi kendini keşfeden insan sefil olmaz. 'Kötülük, iyiliğin bilinmeyen halidir." Tüm sorunlar bilgisizlikten kaynaklanır.'
………………………………………………………………………………………………………………………
Geçmişteki travmalara yoğunlaşmış bir terapi ile şimdiki zaman “eski yüklerden” temizlenebilir. Geçmişini bilmek, -ki buna uzun bir atalar zinciri hakkında bilgi edinmek de dahildir- insanın bakış açısının daha geniş anlamda netleşmesini sağlar, hem kendine hem de genel anlamda hayata daha başka bir duruş kazandırır.
Aşağılık duygusu, insanı kendiyle ilgilenmekten vazgeçirir.
Sevgisizlik hali, insanı dünyadan kopartır.
Sevgi bağlar, sevgisizlik ayırır.
………………………………………………………………………………………………………………………
Düşünceye güç veren siz değilsiniz, düşünce zaten dünyayı harekete geçiren gücün ta kendisidir. Düşünceler bilincin ifade bulmuş hali ve yaratıcı gücümüzün el aletidir. Geçmişte kalan sorunlarınızın çözümü sizi önemli bilgilere ulaştırdı. Değişimler daima, düşüncelerimizin, sözlerimizin ve hareketlerimizin sonucu olan bilgilerin sonucudur. Ve bu bilgiler bizi aydınlanmaya ve kurtuluşa götürecek olan basamaklardır.
Doğru düşünce şekli yaratıcı, yapıcı olmalı, öngörülü düşünülmeli –ancak bu şekilde amaçlanan hedefe daha hızlı ve daha güvenli ulaşmak mümkün çünkü.
…………………………………………………………………………………………………………………….
Kendimi ve başkalarını affediyorum
İstediğimiz yaşamı sürdürebilmek için kendi kendimize hizmet etmeliyiz.
“Tüm sevgimi vererek iyi olan her şeyle bağlantıya geçiyorum.”
“içim mükemmel bir uyumla dolup taşıyor. Kendi merkezimden akan bilgelik beni güçlü ve güvenli kılıyor. Kendi benliğimle derin ve içten bir bağlantım var. Kendi içimi dinliyorum. Esaslı bir güçle doluyum. Bu güç beni kuvvetli ve sevgi dolu kılıyor. Kendimi seviyorum, hayatımı seviyorum ve akrabalarımı, arkadaşlarımı, başka insanları seviyorum, içime sevgi, denge ve iyilik doluyor. Çevrem beni sayıyor ve seviyor. Mesleğimde başarılıyım. Ben adaletin yerini bulmasına hizmet ediyorum. Bütün dünya kişiliğime ve mesleki bilgime saygı duyuyor, takdir ediyor, güveniyor.”
………………………………………………………………………………………………………………………
Dertlerin üstümüzde yarattığı belirli orandaki baskı, ataletimizden sıyrılmamız için gereklidir. Kimilerinde ağır bir hastalık, dertlerin anlamını irdeleyen bir pencereden bakmak için gerekli zamanı sağlar. Fakirlik ne Allah’ın emridir, ne doğa tarafından planlanmıştır. Yaratılışın tümüne şöyle bir göz gezdirdiğinizde, bolluğun hüküm sürdüğünü göreceksiniz.
· “Benim kanalımla bol paranın devreye sokulması iyi bir şey. Seyahat etmek istiyorsam haklı bir nedenim var çünkü dünya güzel ve bu güzelliğin bana hizmet etmesi için benim onu fark etmem, algılamam ve ondan zevk almam gerek.
· Güzel bir ev istiyorsam haklı bir nedenim var; ben eğlenmeyi, inanlarla ahbaplık etmeyi seviyorum; bu ev benim yaşam kalitemi yükseltecek.
· Maddi açıdan aileme her şeyi sunmak istiyorum; çocuklarım iyi bir eğitim almayı hak ediyor.
· Hayatımın bol paralı geçmesi adına bütün bunların hepsi iyi birer neden. Parayı iyi amaçlar uğruna kullanmak ve sahip olduğum refahtan mutluluk duymak istiyorum. Yaratıcı ruhum benim için iyi olanları sonsuzluk ölçüsünde katlayacak.”
Bu maneviyat, refah ve bolluğun nedeni olacaktır.
Ne için paraya ihtiyaç duyduğunuzu kaleme alın; para ile neler yapacağınızın hayallerini kurun. O paraya ulaşmak için ne denli haklı olduğunuzu gerekçeleriyle sıralayın.
Tüm arzularınızı şiddetle talep edin. Tanrının evladı olarak doğuştan sahip olduğunuz, daha iyi yaşam hakkını talep edin.
Yüreğinizin saf heyecanı ile istediğiniz şeyler size gelecektir. Bir hasta sağlığa duyduğu özlemi kullanarak gerekli olan içsel değişimi yaratabilir, doğru doktorları bulur, yaşamını farklılaştırır ve bir bakar ki iyileşmiş.
Bir fakir tesadüfler sonucu zengin olmaz; servet sahibi olmaya duyduğu özlem ve bunu talep etmek başarı kazanmak için itici bir güç yaratır. Kağıda döktüğünüz konsepti her sabah uyandıktan sonra yüksek sesle okuyun ve arzularınızı hayal edin.
…………………………………………………………………………………………………………………
Problemler bize verilmiş birer armağandır; çünkü her biri bir bilgi iletir.
“Problemlerin” çözümü daima bir bilgiden geçer ve bu bilgiye ulaşmak adına problemleri biz kendimiz yaratırız.
Dert, keder ve ızdırap benim kendi manevi ilerleyişim için birer armağan oluyor demek ki. İşte bu noktadan bakıldığında, insanın kendi üstünde çalışmasını engelleyen ataletin ne büyük önemi olduğu anlaşılır ve problemlerin gerekliliği bir kere daha onaylanmış olur. Dünyanın en kar getiren işini –yani kendini işlemeyi- yapan bir insana hiçbir baskı etki etmez ve, o insan hayat denen oyundan keyif alır, hem de asla zorlanmadan.
Daha yüksek bilinç katlarının arayışında olanlar için, dertler ve sıkıntılar geçmiş zamandan kalma anılardır sadece. Söz konusu olan evrimin anlamına gönüllü olarak uyum sağlamak. Evrim daha iyinin iyiye tercih edilmesi, manevi büyümeyi hedefleyen seçimdir. İster gönüllü, ister zoraki hepimiz aynı yolun yolcularıyız aslında.
Keder bir seçimdir ve “susuzluğun su arattığı gibi, keder de mutluluk aratır.”
Siz Tanrı’nın bir eserisiniz, orijinal bir yapıtsınız, eski şablonlara ihtiyacınız yok, kendi sonuçlarınıza kendiniz ulaşacaksınız.
Kitleden kopup onbinden biri olmak ve kendi yolunda gitmek…
Siz de diğer “Orijinal”leri yaratıcı düşüncelerinden ve onların sonuçlarından tanıyabilirsiniz. Varoluşunuzu etkileyen bu yeni niteliğin, yeni kalitenin başlamasıyla birlikte, dört boyutlu evrenin eşiğinden altı boyutlu evrene geçen fizikçi gibi sizin de yaşamınızdaki perdeler açılacak. Sizin için transandantal bir dünya başlayacak, çünkü size iki yeni boyut bahşedilmiş olacak. Burçlardan kova devrindeyiz, yani kendi orjinalitesini ve kendi yaratıcı yeteneklerini keşfetmeye başlayacağı bir zaman dilimi. Bu okuduklarınız hakkında meditasyon yapın(problemler, korkular ve bunların anlamı, orjinalite, kendi yolun, kolektif bilinmeyen, sonsuzluk, bilgiye ulaşmak, kendi doğasını tanımak-bilmek)
Meditasyon sizi karmaşık ilintileri sezgilerinizle anlamaya ulaştıracak. Meditasyon bugüne değin öğrendiklerinizin üstünü örten tozdan sezgilerinizi arındıracak ve gerçeğe dönmenizi sağlayacak.
……………………………………………………………………………………………………………………
Ceza korku üretir ve korkular ruhun prangalarıdır.
Açığa çıkacakları bir sübap bulamayan korkular hem bedensel, hem ruhsal alanda ekstrem rahatsızlıklar doğurabilirler. Korkularınızdan kaçmayın, çünkü onlar size kişiliğinizin zayıf noktalarını gösteriyor ve siz, bu kişilikle daha çok uzun yıllar idare etmek zorundasınız. Bir korkuya bir problem gözüyle bakın. Bunun çözümünün sizi önemli bir bilgiye ulaştıracağını düşünün. Bu bilgiye ulaşmak jçjn o korkuyu siz "icat ettiniz." Bu açıdan bakıldığında problemler insanda sevinç uyandırmalı ve bir zıplama tahtası görevini görmeli. Bilinmeyenden ise korkmakta haklısınız.
Korkularımızı teşhis edebiliyorsak, onlardan kurtulmamızın mümkün olduğunu da bilmeliyiz.
Tanrı sevgisi deneyimleri yapmak, bizde Tanrı katına sağlıklı bir bakış açısı yaratır ve bizi yaratan ve hepimizin onun ifadesi olduğumuzu gösteren manevi güce içimizde saygı uyandırır.
Kendi tanrısallığınızla sağlıklı ve saygı dolu bir ilişki içinde olursanız, kendinizi güvende ve koruma altında hissedersiniz. Akıl kuşku duyar, sorgular ve inanmak nedir bilmez.
Bugüne ait bir öneri: Dua edin. Dua etmek “Sen bilirsin Tanrım” demenin bilinçli bir göstergesidir. Dua etmek, sonlulukla sonsuzluğun iletişimidir! Dua etmek bir şeyi olumlamaktır ve eğer siz bunu yaparsanız, duanız içsel bir resim halini alır, bin sözcükten fazlasını ifade eder. Kendinize, hayatınıza “EVET” demeyi öğrenin ki; bu duruşunuz binlerce pozitif olayla kendini ifade edebilsin. Dua etmek, aktivitenin en yüksek formudur.
Hayata daha farklı bir noktadan bakarak ve kendinize biraz daha farklı eğilerek, hedeflerinize kolayca ulaşabilirsiniz. Ama bunun için ilk koşul; önce hedef sahibi olmak, ikincisi ise neyin gerçekleşmesini istiyorsanız onu gerçekten hak ettiğinize inanmaktır.
……………………………………………………………………………………………………………………
Hayatta kendi başına hiçbir karar alamamış ve kendi sorumluluğunu üstlenmemiş bir çocuk yarım bir insandır ve yardım görmediği takdirde çok zor bir hayatı olur. İtici güç oluşturması için her gece yatmadan önce okunabilecek telkinler:
“Neşeli, sağlıklı ve güçlüyüm. İstediğim her şeyi yapabilirim. Kendime güveniyorum. Güçlü, pozitif bir kişiliğim var. Her şeyi iyi ve doğru yapıyorum. Okulu seviyorum, ders çalışmak çok eğlenceli. Çalışırken dikkatimi derse veriyorum. Bana baktıkları için aileme minnettarım. Annemi, babamı seviyorum. Her yeni güne seviniyorum.”
Çalışan ailelerin çocuklarında gözlemlenen sevgi ve ilgi noksanlığı, onların ileride uyumlu birliktelikler sürdürmelerini de engeller.
Genellikle düşündüğünüz gibi olmaz pek, çünkü bilinçaltımızın derinliklerinde kendinizi cezalandırma eğilimi vardır. Ailenin iyi-kötü anlayışına uygun davranmadığımız zaman, anneler babalar kendi yargılarını bize Tanrı’nın ağzından bildirirler. Aile, çocuğunu iyi yetiştirmek istediği için kendi gözetiminin mümkün olmadığı zamanlarda çocuğun üstündeki kontrolünü sürdürmek ister. İşte bu noktada “Sevgili tanrı” devreye sokulur, ama daha çok cezalandırıcı olarak ve sonuçta çocuk Tanrı’yı sevmeyi değil, ondan korkmayı öğrenir. “Tanrı yaptığın her şeyi görür, düşündüklerini duyar. Kötü düşünmek günahtır. Sevgili Tanrı seni cezalandırır yoksa.” Bu tip söylemler öyle çok yinelenir ki, neticede çocuğun üstünde büyük güç kazanır.
Bilinçaltına kazınmış olan “Tanrı beni cezalandıracak” düşüncesi ceza beklentisini de beraberinde getirir. Ve salt korktuğunu için, korktuğunuz şey başınıza gelir. Hayatınızı tedirgin eden korku odakları sizin duyduğunuz korkuların desteği ile kendilerine sağlam bir yer edinebilmişlerdir. Çok uzun bir zaman önce birisine yaptığınız bir haksızlıktan dolayı kendinizi günahkar mı hissediyorsunuz? Cezaya hazır olacak şekilde programlanmış bilinçaltı
Yetişme dönemindeki insanlara yardım etmek için sergilenmesi gereken en uygun davranış şekli, onların sahip olduğu özellikleri keşfetmek, sevgi ve ilgi göstererek onları kendilerine yöneltmektir.
Aileler tarafından telkin edilen suçluluk duygusu kendini cezalandırma eğilimi yaratır, özgüven eksikliğine neden olur, ruhsâl ikilem artar, davranışlar çelişkili olur ve kişide (görece) hatalı davranışlar birbirini izler.
…………………………………………………………………………………………………………………
Çocukluktan itibaren baskılanan duygular, suçluluk duygusu yaratan yıkıcı düşünceler, kendini ifade edememiş olma, gerçek duyguları açığa çıkaramamış olmak zamanla öyle yoğunluk kazanır ki, sonunda insanı yerle bir eder.
Bize düşense, bütün bu bilgilerden (yaşadıklarımızın bilgisinden) yararlanmaktır. Yaşanmış olayları olduğu gibi kabul etmeyi öğrenerek ilk önemli' adımı atmış oluruz ve deneyimlerimiz sayesinde önümüzde uzanan hayatı daha kolay yaşarız. Geçmişle didişmek ve istemeden yaşadıklarımızı bilinçaltının derinliklerine gömmek, yaşadığımız hayatı mutsuz kılar. Şunu unutmayın: "Gömdüğünüz düşünceler sizi yönetme hakkını elde eder.'
Karşılaştığınız zorlukları sevgiyle çözümlemeyi deneyin; sevgi kendisine uygun olmayan şeyleri eriten, tüketici bir ateştir.
……………………………………………………………………………………………………………………
Bilinçaltı
En üst boyutta bilinçlenmenin tohumu içimizde.
Bilinçaltının görevi ne söylenmek istendiğini değil, ne söylendiğini kaydetmektir.
Beynin iki yarısıyla öğrenmek, insanın zihinsel kapasitesini artırıyor. Gevşeme halindeki bir insan daha kolay ve daha çabuk öğreniyor. Kişi kendisine aktarılan bilgiyi sakin, rahat ve ilgili bir şekilde kabul ediyor. Hayatta her şeyde olduğu gibi bunda da kendini bırakmak (her şey benden gerçek olur) en doğru hal şekli ve “talep etmenin” çok ötesinde bir kazanç sağlıyor. Derin gevşeme (alfa durumu) halinde kişiye verilen bilgilerin 3 ay sonra hatırlanma durumu %88 oluyor. Normal öğrenmede ise başarı oranı aynı zaman dilimi için ancak %50.
Ototelkin yoluyla bilinçaltınıza ihtiyaç duyduğunuz TELKİNi yerleştirebilirsiniz.
Bilinçaltına uygun telkinler gönderilerek güven duygusu geliştirilebilir. Bu arada iyileşmeye duyulan “güven” çok önemli ve gereklidir. Bilinçaltının anlayacağı dil tam da budur işte: Belirli bir şeye ya da duruma dair ağırlıklı fikriniz (inanç) nedir? Sağlığınıza kavuşacağınıza inanıyorsanız bağışıklık sisteminizi güçlendirirsiniz; hastalığa inanıyorsanız o zaman kendi hekiminizin olanaklarını kısıtlarsınız ve sağlık sizden daha uzağa düşer.
Hafıza için “iyi öğreniyorum ve öğrendiklerimi kafamda tutuyorum”
Birbirimizle konuşalım çünkü içimizden iki, üç kişi onun adını zikrederse Tanrı da orada hazır olur. Biraz iyi niyetle yeni bir başlangıç yapmak mümkün.
…………………………………………………………………………………………………………………
Üst benlik; kendimizin yararına olacakların sinyalini veriri; sezgiler, rüyalar, vizyonlar vs yoluyla. Eğer biz iç sesimize kulaklarımızı tıkamamışsak onu duyabiliriz. İç sesimizi dinlemediğimiz ve bir bakıma yolumuzdan saptığımız için hayattaki pek çok başarıyı ıskalarız.
Gevşeme egzersizleri ve özgüveninin yeniden yapılandırılmasının ardından öğrenme ve pek çok yetenek de gelişir.
“İçimde büyük bir uyum ve güç var. Okulu seviyorum çünkü öğrenmekten zevk alıyorum. Derslerimi öğrenmek ve bir daha unutmamak benim için çok kolay. Duyarlı, uyanık ve dikkatliyim. İçimde bir dahi yaşıyor. Ben hayatın bir mucizesiyim. Ben sıradışı bir başarıyım.
…………………………………………………………………………………………………………………
Bir şeyi gerçekleştirmek için:
· 20 dakikalık meditasyon sırasında bedenini derin gevşemeyle gevşet.
· Huzur içinde ol.
· Tam bir inanç-güven içinde ol.
· Olmasını istediğin şeyi imajine et, onu hisset 5 duyunla
· Ve olumlama yap.
Olmasını arzu ettiğin şeyi GÖR ve HİSSET

Bedenle:
· Derin gevşe
· Tüm organlarınla tek tek ilgilen, konuş: “İyi ki varsın, sana sahip olmak çok güzel bir şey. Bana yardım ettiğin, kendimi iyi hissetmemi sağladığın için sana teşekkür ederim. Seninle dost olmak istiyorum” de.
Görsel imajinasyon kişiyi başarılı kılar.
Herkes nasıl istiyorsa öyle biri olabilir, tabii ne istediğini biliyorsa. Önemli olan kendinizle içsel berrak bir resim oluşturabilmek.
Mesleğiniz ve kariyerinizle ilgili aydınlık düşünceler geliştirin. Derinliklerinizde var olan sonsuz bilgeliği özgür bırakın, o zaman göreceksiniz ki kazandığınız başarıya bir insan olarak gösterdiğiniz gelişme de eşlik edecektir. Ruhsal enerjinizin yolunu açık tutarsanız, devamlı bir didişme içinde olmazsınız. Birliktelik ve başkaları için de var olmak, kar hanenize yazılır, kozmik güçler yardımınıza koşar.
Kendinize yaptığınız yatırımda ne kadar ilerlediğinizi bilmek istiyorsanız, ailenizi, dostlarınızı gözlemleyin. İki hafta geçmeden şu soruyla karşılaşacağınız kesin: “Ne oldu sana? Değiştin, sakin ve dengeli birisi oldun.” Bu soru karşısında içiniz sevinçle dolacak. Ve kendinize yaptığınız yatırımın meyvelerini toplamaya başlayacaksınız.
Sadece “şimdi” var. Herkes kendini bulma ve buna bağlı olarak kendini gerçekleştirme yolunun yolcusudur.
Sadece sevgi ve uyuma ilişkin bir dünya görüşü edinerek hayatınızı değiştirebilirsiniz.
Her şey; bedeni, doğası ve ruhu Tanrı olan güçlü bütünün bir parçasıdır.
Neyi madde haline getirmek istiyorsanız seçin ve “Düşüncelerinizin gücü” size onları gerçekleştirmede yardımcı olsun..
Bugünden başlayarak; kendinizi, bilinçli bir şekilde dünyanızı şekillendirmeye adayın, çünkü kendi dünyanızın yaradanı sizsiniz.
……………………………………………………………………………………………………………………
Süblimasyon ile başarı
Bilinçaltını etkilemenin yollarından birisidir. Yani bilinçaltınızı görünüşte duyulmayan, işitilmeyen telkinlerle etkilersiniz. Bu içerikte olan kasetlerde insanı gevşeten bir müzikten yada doğanın çıkardığı seslerden başka bir şey yok sanılır. Çünkü kasetten gelen uyumlu sesleri dinlediğiniz sürece, bilinçaltınız pozitif mesajları kabul eder. Bu mesajlar, müziğin kendi karışında gizlidir. Bilinçaltınızda birikmiş negatif düşünceleri bu yöntemle uykunuzda bile pozitif yöne değiştirmek mümkündür. Süblimasyon çalışması yaparken yemek yemek, çalışmak, okumak gibi uğraşlarınıza devam edebilirsiniz.
Bu ses kayıtları nasıl etki yapıyor? Bilinçaltımız bir veri bankası gibi çalışır. Beş duyumuz tarafından yollanan uyarıları değerlendirmeden ve yargılamadan depo eder. Duyularımızın ilettiği uyarıların biz sadece bir kısmının bilincindeyiz. Bilinçüstümüz bir filtre gibi çalışarak sadece güncel önemi olan bilgi ve uyarıların bilincine varır. Sadece veri değeri olanlar bilinç üstü tarafından işlenir, planlanır, analiz edilir, kararlaştırılır vs. Geri kalan algıların hepsi doğrudan bilinçaltına yollanır, orada biriktirilir ve ihtiyaç halinde geri çağrılır Zihinsel aktivitelerimizin bir kısmı bilincinde olduğumuz bilgilerin dışında faaliyet gösterir, dolayısıyla doğrun bilinçaltına mesaj göndermek de mümkündür.
Bilinçaltı güçler, subliminal teknikle kolayca yön değiştirebilirler. Kullanılan müzik öyle seçilmiştir ki, bilinç kulakla işitilmeyen mesajları alır ve aynı zamanda bilinçaltı açılır.
Direk telkinde; örneğin şişman biri “ben zayıfım” telkinine içinde, bilinçsizce bir direnç gösterir. İç direncin işitilmeyen süblimasyon telkinlerle giderilmesi ve dolayısıyla hedefe ulaşılması mümkündür.
ABD’De birkaç on yıldan beri işitilmeyen, akustik mesajlarla gayet iyi deneyimler yapıldı. Örneğin hastanelerde sübliminal mesajlarla ameliyata hazırlanan hastalıkların ameliyat sonu daha hızlı iyileştikleri görüldü.
Subliminal teknik, zaten var olan bir istek ve hedefe yönelik olan motivasyonu yada temel görüşü güçlendirmeyi hedefliyor. Bu teknik, eşlikçi ve tamamlayıcı bir tol alabilir.
Bu tekniği günlük yaşamınızın bir parçası haline getirin. Her gün kendinize ayıracağınız bu özel ve “kişisel” saatin zevkine varın. Bu sizin kendi egemenliğinizi ilan ettiğiniz bir sat olsun ve size huzur getirsin. Her gün kendinizi biraz daha kutlayın ve kendinizi iyi hissedin.
……………………………………………………………………………………………………………….
Ak ve kara büyü arasındaki fark; hedeflerde kendini belli, eder. Kara büyücüler –para karşılığı- başkalarına zarar vermeye çalışırlar; maket bebeği yakarak yada iğneleyerek yaparlar. Ak büyücünün amacı yardımcı olmaktır. Sihirli ritüellerle iyiliği çağırırlar, ama onlar da para karşılığı yapar.
Korkutucu resimlerin göründüğü meditasyonlarda ilk kural sükûneti kaybetmemek, görüntüyü izlemek ve çekilip gitmelerini beklemektir. Bu tip korku resimleri belirdiğinde korkuya kapılmak doğru olmaz. Her şey, sizin ona yüklediğiniz miktarda güce sahiptir. Sadece korku saldırı için gerekli koşulları hazırlayabilir ve bizler korkmaya pek eğilimli olduğumuzdan büyü uygulamalarınız da çok dikkatli ve tedbirli olmak gerekir. Korku olmazsa bunlar sadece büyülü resimler olarak kalırlar. Aslında sadece birer illüzyondur, ama tarafımızdan öylesine büyütülürler ki, eziyetçi ruhlar olarak hayatı bize çekilmez kılabilirler. Korku ya da disiplin yetersizliğinden bu yasağı çiğneyenler korkunç psikolojik saldırılara maruz kalabilirler. Görünen iblis figürleri kişinin kendi bastırılmış dürtü ve duyguları ya da negatif düşünceleri ve özelliklerinin karşılığıdır. Kara büyü deneyleri yapanlar ya da uyuşturucu kullananlar, bilinçaltının en derindeki katmanlarından açığa çıkan güçlerin saldırısına uğrayabilirler.
Doğru dürüst korunmadan yapılan sihir çalışmaları, söz büyüsü ve imajinasyon denemeleri sırasında bilinçaltının alt bölgelerine ulaşılabilir.
Paranormal türde, başıboş gezen bilinç güçlerinden sadece insani varlığın en derindeki kaynağı, içimizdeki kozmik kaynak korunma sağlayabilir. Bu güç kaynağını Tanrı'nın V adıyla anmak ya da bundan kaçınmak hiç fark etmez.
Metafiziksel okült şeylerle ilgilenmeyi sevenlerin inançlarının sağlam olması gerekir ki, ilerde yollarından sapmasınlar.
Kendini fazla düşünmeden büyü çalışmalarına kaptırmak akıl sağlığına bile mal olabilir.
..……………………………………………………………………………………………………………………
Meditasyon: Tanrısal bakış açısıyla, daha yüksek bir perspektifle bakmak demek.
Meditasyon, bilinçaltınızın yaratıcı güçleri ile girdiğiniz içsel bir diyalogdur. Sizi “harekete geçiren” konu bilinçaltınızda telkin etkisi yaratır. Sürekli başarısızlığı konuşur yada düşünürseniz, bunlar sizin geleceğiniz olur. Meditasyon “Tanrı’nın gerçeğine en yüksek noktadan bakmak” olmalıdır. Bir şeye manevi gözünüzle, gönül gözünüzle bakmak, onu hayal etmek insanı büyü gibi etkileyen bir meditasyon şeklidir.
Meditasyon en yoğun şekilde içinizi arındırır. Saf ve arı olmak, meditasyonun şartı değil, sonucudur! Dünyaya geldiğiniz andan itibaren farkına varmasanız da meditasyon yapıyorsunuz.
İmejiner meditasyon; resimleri kurgulayarak düşünmek demektir. Gönül gözünüzle canlandırdığınız tablolar büyük önem taşır. Emerson’a göre meditasyon, bir şeye en üst düzey bakış açısıyla bakmak olduğuna göre, gönül gözünüzle problemleri değil, onları çözümlerini izlemelisiniz.
Düşünmek, var olanın çağrılmasıdır.
Pek çok meditasyon şekli vardır. En alışılmadık ve sıradışı olanları Hint filozof Osho'nun yarattığı "Dinamik" ve “Kundalini Meditasyon''udur. Her iki model de yüksek bir performans ve yaşam gücünün ifadesidir ve insanı kendini bulmaya götüren basamaklara hazırlar.
En başarılı meditasyon şekli bedensel olarak mümkün olduğunca gevşemek, kendini bırakmak ve sonra her şeyi içinizdeki ışığa ve içindeki sese havale etmektir. Kendinizi bırakın ve neler olacak, gözlemleyin. Birkaç egzersizden sonra kendi derinliklerinize dalmayı, her şeyden önce de tüm bağlarınızdan kurtulmayı öğrendiğinizde içindeki her şeyin tanıdık, bildik olduğu o "özel mekâna" nüfuz edeceksiniz. Bir sonraki adımda ışığın kendisi siz olun. Bu ışığı, ruhunuzu dolduran, yolunuzu aydınlatan Tanrı olarak yorumlayın.
Düzenli meditasyon yapanlar uyum ve kurtuluş yönünde değişim geçirirler. Bugüne değin yük kabul edilen her şeyden kurtulunur ve meditasyon sayesinde her şey hafifler.
Diğer bir seçenek ise ZEN meditasyonudur. Bu türü uygularken hiçbir şey düşünmemeniz gerekiyor. Deneyimsiz olanlar başlangıçta zorlanabilir, bundan dolayı ilk zamanlarda işe nefesinizi kontrol altına almakla başlamalısınız. Sonunda öylesine sıradışı deneyimler yaparsınız ki, başladığınız bu yolda ilerlemekten sizi hiçbir şey alıkoyamaz. Kafanızı boşaltın, hiçbir şey düşünmeyin; sonra çözülecek ve kendinizi aslında her şey demek olan hiçliğe kaptıracaksınız. Meditasyon için neler yapılabilir, biliyorsunuz artık. Kendisini meditasyona adayan bir kimse kısa sürede hayatın amacıyla bağlantı haline girer.
Meditasyon yaparken özel bir bedensel duruş gerekmez. Uzanın, oturun ya da isterseniz tek ayak üstünde durun hiç fark etmez, yeter ki yeğlediğiniz duruş şekli ile başaracağınıza emin olun. "Neye inanıyorsanız onu yaşarsınız," yasası devrededir çünkü. Günlük meditasyon için zaman ve yer de şekil de önemsizdir. Tanrı ile konuşmak için bir Ashram’a kapanmaya ya da bir dağ tepesinde tek başına olmaya gerek yok. Tanrı içinizde sessizlik olarak yaşıyor ve belirli konuşma saatlerine uymanızı beklemiyor sizden. Meditasyona yeni başlayanlar için belirli saatler koymak ve kendine belirli bir yer, örneğin en sevdiğin köşeyi seçmek işi kolaylaştırabilir, ama yine de şart değildir. Piskolojik açıdan bu yeniliğe ayak uydurmayı sağlasa bile başarılı ya da başarısız olmayı asla etkilemez. Yeni başlayan bir kimse için en büyük zorluk kendini sakinleştirmektir. Başaramazsa, ikinci denemeden sonra vazgeçebilir çünkü. Bu nedenle başlangıçta gereğinden daha zoruna kaçmayın. Başınızdan geçen mutlu anları anımsamaya çalışın. Hem daha kolay olur, hem hoşunuza gider, hem de iç huzuru ve uyumu sağlar.
Günün en önemli işi için kendinize her gün iki kez yirmi dakika ayırmanız yeterli. Birkaç gün geçtikten sonra bir değişim yaşadığınızı, içinizde bir çözülme olduğunu hemen fark edeceksiniz. Sorunlardan, dertlerden ve sıkıntılardan kendinizi kopartacaksınız.
Ruhunuz için birtakım şeylere belirli bir düzen getirin, sıralama yapın ve günlük yaşamın sorunlarını ve sıkıntılarını asla bu sıranın başına koymayın. İlk amacınız daima uyum, mutluluk ve memnuniyet için çaba göstermek olsun. Mutlu olmak ve hoşnutluk duygusu tüm yaraları iyileştirir. Hoşnutluk duygusu da, size uygun olmayan şeyleri içinizden söküp atar. Arada bir öfkelenseniz bile meditatif açıdan bu, üstünde durulmasını bile gerektirmeyen, önemsiz bir şeydir.
Düzenli meditasyon yapan bir insan, kısa süre sonra kendi çevresinde belirgin bir huzur ve denge alanı yaratır. Meditasyonun sonuçları bedeninize, çevrenize, özel yaşamınıza, mesleğinize, yaratıcılığınıza ve diğer insanlarla ilişkinize yansır. Meditasyon içsel bir hac yolculuğudur ve insanın daha sağlıklı, daha sevgi dolu ve daha becerikli olmasını sağlar. Meditasyon sizi, olmak istediğiniz insan kisvesine sokar.
Meditasyonun nihai hedefi "Aydınlanma" dır. Çözülme ve transandantal yolculukla kozmik bilincinize nüfuz etmeyi hedeflersiniz, yaşamla ve her şeyin yaradanı olanla tek vücut olmayı istersiniz. Mistik bir huzur hissiyle meditasyonda barışı bulur, dilediğiniz gibi bir hayatın yolunda ilerleyecek güce kuvvete kavuşursunuz. Gerçek benliğimizi bulmamız için meditasyon bize yardım eder, kendimizi aşmamızı ve her türlü ayak oyunu ile egoistçe hayallerin ötesine geçmemizi sağlar. Sizi uyaran kendi iç sesinizi dinler, yüksekbenliğinizin yönetimini ona bırakır, hayatın gerçek akışına kendinizi kaptırabilmek için ona güvenirsiniz.
Hedefimiz daima olumlu olmalı, kaybetmeyi değil kazanmayı düşünmeliyiz. Önemli olan bilinmeyenlerin sırrına varmak değil bir hayat görüşü kazanmaktır. Tam anlamıyla meditasyon yapıldığında zaten hedefe ihtiyaç duyulmadığı, hiçbir yere gitmek istenmediği, esas hedefin zaten hiçlikte olduğu ve orasının ilerde hepimizin buluşacağı gerçek vatanımız olduğu anlaşılacaktır.
· Bedensel olarak gevşeyin uzanıp yatın ya da rahat bir koltuğa yerleşin. Zihinsel ve bedensel olarak kendinizi rahat bırakın, salıverin, hem içten hem dıştan olanaklar elverdiğince gevşemeye çalışın.
· Bırakın içiniz huzurla dolsun. Kendinizi "olacaklara" hazır hissedin. "Her şey benim kanalımla oluyor," duygusunu yaşayın. Sizi rahatsız eden düşüncelere engel olmaya çalışmayın, onları görmemezlikten duymamazlıktan gelin, yeter. Büyük şehir insanları için mutlak sessizliğe ulaşmak başlangıçta hayli zordur.
· Siz de rahatsız edici düşünceleri kendinizden uzaklaştırmakta zorlanırsınız. Dirençsizlik Yasası’nın pratiğini yapın. Bu yasayı kavrayabilmek için şöyle düşünün: Bir çamaşır ipine ipekli bir kumaş parçası astınız. İpeğin boyutu aşağı yukarı bir metre kare kadar. Bir makineli tüfekle ipeğe ateş ettiğinizi düşünün. Kurşunların kumaşı delmesi mümkün olmayacak çünkü ipek kurşun darbelerine direnmek yerine havalanacak, yani mukavemet göstermediği için zarar da görmeyecek. Doğu kökenli kendini savunma sisteminde güce karşı direnmemek vardır. Anımsayın: Aynılar aynıları çeker. Kuvvet kuvveti çeker. Ama hayat bir savaş değil, kurallarına göre oynanan oyundur. Şu cümleyi tam anlamıyla içinize sindirmeye çalışın: "Hayat savaş değil, oyundur.”
· Zihinsel ve bedensel olarak gevşedikten sonra gönül gözünüzün önünde en çok istediğiniz şeyin resimli hayalini kurun. O resme can katın, hareketlendirin ve olayın içine siz de dâhil olun. Ve duygusal anlamda katılın.
· Birkaç dakika bu durumda kalın ve bu imajinasyon egzersizini günde üç kez tekrarlayın. Resimli hayallerinizin kısa zaman sonra gerçeğe dönüştüğünü göreceksiniz. Hedefe ulaşmak için güç göstermeye gerek yoktur, aksine ruhunuzu dengeli bir şekilde hedefe yönlendirmeniz yeterlidir. Bazıları çok çaba gösterirler, ama az şey elde ederler. Bırakın “Düşüncelerinizin Gücü" nün yaratıcı özelliği size hizmet etsin. İçinizde bir yerlerde barınan yaratıcılıktan istifade edin ve kendinizi yıpratırcasına çalışmaya bir son verin. Biliyorsunuz zaten: Başarılı olmak için çok çalışmaya gerek yok.
Resimli hayaller kurmakta zorlanıyorsanız önce düş kurma gücünüzü geliştirecek alıştırmalar yapmanızı öneririm.
· Elli santim ötenize yanan bir mum koyun. Karşısına oturun ve kendinizi bırakın. Kendi içinizi duyumsayın. Kendinizi dinleyin. Sakin olun, hiçbir talebiniz olmasın, bırakın ne olacaksa olsun. Dingin kalabilmek aslında basittir, yeter ki kendinizi salın, hiçbir şey istemeyin ve her şeyi kendi akışına bırakın. Birkaç dakika geçmeden çözüldüğünüzü hissedeceksiniz.
· Bir saniye kadar muma bakın, gözlerinizi kapatın ve bu resmi hayallerinizde canlandırın. Birkaç saniye sonra resim silinir gibi olursa, bir an için onu sabitleştirmeye çabalayın. Sonra bir saniyeliğine gözlerinizi açın, hemen tekrar kapatın, resmi bir kez daha içinizden düşleyin. Beş dakikalık bir alışla süresi ilk gün için yeterlidir.
· Birkaç gün sonra fark edeceksiniz ki, yanan bir mumu, bir ağacı, bir evi, bir arabayı iç gözünüzle kolayca tahayyül edebiliyorsunuz.
Bu egzersiz sırasında kafanızdan bin bir düşünce geçmesi başlangıçta gayet normaldir. Ancak birkaç kereden sonra düşüncelerinizin hayhuyu sükûnet ve düzen bulacak. Hiçbir şeyin sizi rahatsız etmesine izin vermeyin. Sizi huzursuz eden her şey sizin üstünüzde güç uygular ve içinde olduğunuz durumun dengesini bozar. Değişiklik için ilk adım öncelikle kabullenmektir. Kendinize şöyle deyin: "Her şey düzgün ve iyi. Ben kısa sürede hayal kurma ustası olacağım." Neyi açık, düzenli ve görsel-olarak düşünürseniz, o gerçek olur.”'
Gözünüzün önünde görüntüsünü canlandırarak ev düşünmek, bu eve manevi boyutta realite kazandıracak, yaratıcı bir atılımdır. Bu eve taşınabilirsiniz. Bu görselliği kurup, kendinizi resmin içine entegre ederseniz, yaratıcı ruhunuzun gücü zaman ve mekân boyutlarını realize etmeye başlar.
Hayatınızda neleri gerçekleştirdiğinizi düşünün. Ne elde ettiniz? Pozitif mi, negatif mi? Hayalleriniz ve düşünceleriniz gerçek oldu mu hiç? Şans ya da şanssızlık yoktur, hiçbir hastalık tesadüfen size musallat olmaz. Başınıza her gelen şeyi davet eden siz kendinizsiniz!
Bu gerçeği kabullenmeye başlayın artık! Bundan böyle neyi istiyorsanız onu elde edeceğinize güvenin! Tanrı size arzulamayı verdiğine göre, arzularınızı gerçekleştirecek gücü de verecektir.
Her gün 20 dakika muhakkak meditasyon yap. Meditasyon konuları: İnanmak-kendi doğamız, İnancın, sevginin ve düşüncelerin gücünün özü, karakteri ve özellikleri-
Bu okuduklarınız hakkında meditasyon yapın(problemler, korkular ve bunların anlamı, orjinalite, kendi yolun, kolektif bilinmeyen, sonsuzluk, bilgiye ulaşmak, kendi doğasını tanımak-bilmek)
……………………………………………………………………………………………………………………..
ÖZET- uygulama
Kendinize, hayatınıza “EVET” demeyi öğrenin ki; bu duruşunuz binlerce pozitif olayla kendini ifade edebilsin. Dua etmek, aktivitenin en yüksek formudur.
Bugüne ait bir öneri: Dua edin. Dua etmek “Sen bilirsin Tanrım” demenin bilinçli bir göstergesidir. Dua etmek, sonlulukla sonsuzluğun iletişimidir! Dua etmek bir şeyi olumlamaktır ve eğer siz bunu yaparsanız, duanız içsel bir resim halini alır, bin sözcükten fazlasını ifade eder.
Hayata daha farklı bir noktadan bakarak ve kendinize biraz daha farklı eğilerek, hedeflerinize kolayca ulaşabilirsiniz. Ama bunun için ilk koşul; önce hedef sahibi olmak, ikincisi ise neyin gerçekleşmesini istiyorsanız onu gerçekten hak ettiğinize inanmaktır.
Düşüncelerimizi bilinçli olarak iyimser yönlere sevk edelim, buna bağlı olarak kişiliğimiz yeniden şekillenir.
Ama sözcüğünü kullanmamaya çalışın.
“Ruhum Tanrı sevgisiyle dolu.” Tanrı sevgisi ile dolu bir insanın nasıl olduğunu sık sık gözünün önüne getir. Sadece dost olan dostluk bulur.
Her şeyin değişmesi için kendi hayat görüşümü değiştirmem yeterliymiş.
Bir düşünün bakalım: Sürekli yorgun ve bitkin miyim? Asabi miyim? Toplumsal aktivitelere fazlasıyla mı katılıyorum yoksa tam aksi mi söz konusu? Çoğunlukla fazla hassas, keyifsiz ve saldırgan mıyım? Bedenime gösterdiğim dikkat sadece ağrılarla mı sınırlı?
"Hayatımda stres üreten şeyler nelerdir? Ne olduğunda fazla zorlanıp, sıkılıyorum? Neden korkuyorum? Neyi istiyorum ya da neyi değiştirmem gerekiyor?"
Hayatınızda neyi daha basitleştirebilir, neyi terk edebilirsiniz? Düş gücünüzü çalıştırın, ister üst düzey yönetici, ister ev kadını olun, kendinize göre "akılcı önlemler" geliştirin. Değiştirmek istediğiniz şeylerin bir listesini çıkartın. Değişmesi gereken şeyleri hemen şimdi değiştirmeye başlayın. Stres altında olmadan daha kolay, daha hür ve daha becerikli bir çalışma sergileyecek ve iki kat daha verimli olacaksınız. Bunu başardığımız anda kendinizi bir kitap, bir gezinti, bir masaj ya da bir film gibi sevdiğiniz bir şeyle ödüllendirin. Siz, bir anlamda temsilcisiniz yani içinizde tanrısal bir düzen var aslında, kendinizi ona bırakırsanız, gevşemeniz daha da kolay olacaktır.
Bir dostunuzdan, negatif dışavurumlarda sizi uyarmasını rica edin.
Sizi biraz olsun düşlere dalmaya davet ediyorum: Gözlerinizi kapatın ve bedeninizin hoşlandığı şeyleri hayal edin. Buna bir başladınız mı, son vermek istemeyeceksiniz. Bedeniniz tümüyle zeka sahibi ve kendi adına “düşünüyor”, “konuşuyor” ve davranıyor”. Tüm organların bir dili (beden dili) var ve bu dil sayesinde kendilerini gösteriyorlar ve yine onunla acil durumlarda –ve çoğunlukla ağrıyarak- kendilerini belli ediyorlar. Bedeninizin zekasından yararlanın. Bedeniniz/kendiniz için neyin daha iyi olduğuna sadece mantığınızla karar vermeyin, bırakın bedeniniz kendi diliyle konuşsun ve siz de onunla birlikte hissedin.
Herhangi bir yerimiz ağrımıyorsa, bedenimizin dünyadaki barınağımız olduğunu aklımıza bile getirmeyiz. Bu satırları okumaya devam ederken gevşeyin, kendinize zaman tanıyın. Hiçbir şeyi yargılamadan bedeninizi hissedin. Soluklarınızın ritmine dikkat edin. Dikkatinizi vücudunuzun çeşitli noktalarına yöneltin ve daha çok beğendiğiniz yerlerde biraz fazla oylanın. Eksikliği hissedilmediği sürece kolayca “unutabileceğiniz” organlarınızın bilincine varın. Bir tören yaparak vücudunuzla dost olmaya davet ediyorum sizi. Sırt üstü uzanın, sakinlesin ve gevşeyin. Ruhen bedeninizde bir gezi yapın, saçınızdan ayak parmağınıza kadar. Her organda biraz zaman geçirin ve ona sevgi dolu sözcüklerle hitap ederek, şöyle deyin: "Var olduğun için teşekkür ederim, iyi ki varsın, sana sahip olmak çok güzel bir şey. Benim hayatta kalmamı sağladığın, bana yardım ettiğin, kendimi iyi hissetmemi sağladığın için sana teşekkür ederim. Seninle dost olmak istiyorum."
Hemen hiçbir hastalık şimşek çakar gibi aniden gelmez. Ağır bir hastalık kendini göstermeden önce bedeniniz sizi uyarmaya çalışır. Sakin bir zamanınızda kendinize şu soruyu sorun: Bedenimi dinliyor muyum? Ya da hafif, ama hiç eksilmeyen bir kaba kuvvetle onu suskunluğa mı itiyorum? Hangi uyuşturucu maddeleri kullanıyorum? Hangilerinden vazgeçmem artık pek mümkün değil? Sadece alkol, nikotin, ilaç ya da aşırı yemekten söz etmiyoruz. Kendinizi başka pek çok şekilde uyuşturabilirsiniz, örneğin sürekli stresle ya da gereğinden fazla çalışarak, "işkolik" ne demek istediğimizi pek güzel açıklayan bir sözcüktür.
Bedeninizle olan dostluğunuzdan söz ediyoruz. Pek çok insan hasta bedenini reddeder, onu kendisine kötülük yapan bir düşman sayar, halbuki bu konuda vücut tamamen "suçsuzdur".
· Hasta olan organ ya da beden parçaları ile aranızda bir diyalog geliştirin, tıpkı bir insanla konuşurmuş gibi, onlarla konuşun. Yetiştirdiğimiz bitkilerle konuşunca nasıl daha hızlı büyüyüp serpilirler, bilirsiniz. Bedenimizdeki her hücrenin bilinci vardır, bedeniniz, ona anlattıklarınızı anlayacaktır! Hasta organınıza, ağrı ve sancı yolu ile size ne anlatmak istediğini sorun. Belli ki, size bir mesajı var. Alacağınız yanıtı hissetmek istiyorsanız aklınızı devre dışı bırakın, sezgilerinize güvenin. Vücut kimi zaman ani bir hareketle, hiç beklenmedik bir yerde baş gösteren bir ağrı ile ya da korku üreten belirli bir şey düşünüldüğünde, solunum ritmini değiştirerek doğrudan "cevap verir." Halk arasında "böbreklerime ya da mideme vurdu." derler. Bunun nedeni aşırı korku, sıkıntı ya da kederdir. Verdiği mesajı anlayabilirseniz, hastalık hayatınızın şansı olabilir. Ağır bir hastalığı sebebiyle “yeniden doğuş” yaşayanlar vardır.
· Hepsinin dışında rüyalarınıza da biraz daha fazla dikkat etmelisiniz. Biraz empati duyarak ve içgüdülerinizi devreye sokarak rüyalardaki sembolleri deşifre etmek mümkün. Rüyanızdaki dramları ne kadar çabuk kavrarsanız, hayatınızda travmalara o kadar az yer kalır.
· Bedeniniz hakkında deneyim kazanmanın diğer bir yolu da transandantal (askın) yolculuklardır.
Uzanıp yatın ve mümkün olabildiğince derinlemesine gevşeyin. Sonra harika bir ilkbahar rüzgârına kendinizi verdiğinizi düşünün. Kuşlar ötüyor, çiçekler mis gibi kokuyor, güneş teninizi ısıtıyor, hafif bir esinti yüzünüzü okşuyor. Tarlaların arasından giden bir yol görüyor ve o yana dönüyorsunuz. Davetkâr bir mağaraya rastlayana kadar o yolda ilerliyorsunuz. Mağaraya girince hoş bir korunma duygusu kaplıyor içinizi. Orada oturuyor, sükûnetin tadını çıkartıyorsunuz. Arkanızda çok güzel, çok uysal bir kadın beliriyor. O, sağlığınızın koruyucu meleği. Size gülümseyerek bakıyor. Sizde ve bedeninizde gelişen her şeyden haberdar, şifa bulmanız için size yol gösterecek. Ona istediğiniz soruyu sorun. Ama siz de tıpkı onun gibi uysal ve duyarlı olun, kendi içinizdeki bilgelikten gelen uyarılarına dikkat edin. Bu, belli bir zaman alabilir. Çıktığınız ilk transandantal yolculuğun ardından duyarlılığınızın gelişmesi ve aldığınız yanıtları tam anlamı ile algılayabilmeniz birkaç gün sürebilir. Kendinize zaman tanıyın. Sağlığınızın koruyucu meleği ile yaptığınız sohbet bitince ona şükranlarınızı sunun ve ağır ağır geri dönün.
· En yararlı önlemlerden biri de gevşemektir. Bedeninizin her gün birkaç dakikalığına da olsa gevşeyerek derin gerilimini boşaltması kadar iyi bir şey olamaz. Yüzeysel bir gevşeme değil, derin gevşeme tekniklerini öğrenmelisiniz. Bunun için kendinize zaman ayırın ve günlük egzersizlerle sağlığınıza kavuşun. Kendinize ayırdığınız süre katlanarak sağlık, uyum ve yaşama sevincim şeklinde yine size döner. Günde en az bir kere kendinizi tam anlamı ile bırakın. Tanrısal enerjinin özgürce içinde dolaşacağı bir vücut, sağlıklı ve hareketli olur.
Saf bir ışığın tüm organlarınıza yayıldığını ve hücrelerinizi doldurduğunu hayal edin. Bu enerjiyi bendinizin rahatsızlık çeken organlarına iletin. Soluklarınıza dikkat edin. Yüzeysel nefes alıp verirken enerji alışını önleriz. Günde birkaç kez derin derin nefes alıp verin. Soluk alırken evrenin enerjisini soluduğunuzu, soluk verirken içinizde birikmiş tüm gerilimleri dışarı püskürttüğünüzü düşünün. Soluk alma terapisi uygulayarak belirli organları yada beden parçalarını nefesinizden yararlandırabilirsiniz. Bu, şifalı enerjinin bu bölgelere ulaştırılması demektir.
Hasta iseniz, her şeyden önce yaşadığınız o durumu kabullenin. Dönüşüm, “ŞİMDİ’yi onaylamak”la mümkün olabilir. Bu hastalık verildi, çünkü bu yolla bazı şeylerin bilincine varmanız isteniyor. Bu bilgi sizin için öyle önemli ki, geçici de olsa, bedeninizin bir süre örselenmesi gerekiyor. Bedeni hasta olmak istemez; ama yüksek benliğiniz daha önemli, daha ulu hedeflerin peşinde. Sizi başka bir yola döndürmek için bu hastalığı (son) çare olarak görüyor.
§ Kendinize sorun: “Neden şimdi hasta oldum? Hastalığım bana ne anlatmak istiyor? Hayatımda neleri değiştirmem gerekiyor?” Sadece çıkmaz bir sokağa girenler, yeni, çıkış yolları ararlar.
§ Unutmayın: bir hastalığa sahipsiniz, ama siz hasta değilsiniz, yüksek benlik asla hastalanmaz. Tanrı önce ruhu sonra biçimi (bedeni) yarattı, bu her varlık için böyledir. O yüzden önce ruh, sonra beden hastalanır.
Rezonans Yasası’nın sonucuna göre; isteyerek yada istemeden ne düşünüyorsanız onu kendinize çekersiniz. Negatif salınımların sizde yankı bulmasına izin vermediğiniz sürece onlardan uzak kalırsınız. Bunu sağlamak için 2 yöntem var: En geçerli olanı kendini hastalığa kapatmak için araya mesafe koymaktır. Pek çok doktorun hastasına soğuk diye nitelendirilebilecek tutumunu açıklayan bu mesafeli davranış şekline göre hastadan yayılan hastalıklı titreşimlerden bu yöntemle uzak durulur. Manevi basamakların daha yüksek bir noktasındaysanız, böyle bir mesafeye hiç gerek yok, siz tam anlamı ile geçirgen bir varlıksınız, negatif titreşimler sizden geçip gider, çünkü sizde kendi türleri ile karşılaşması söz konusu değildir.
……………………………………………………………………………………………………………………..
Telkinler-özetim:
İçinizi huzura kavuşturun. Mantığın sustuğu yer olan düşüncelerimizin çeperine bakmayı öğrenin. İç uyuma kavuştuğunuz andan itibaren, hayatınızın her alanına ışık ve mutlulukla dolar. “Manevi hava durumunuz”u gözlemleyin çünkü onlar sizin geleceğiniz!
Kişisel ve duygusal boyutta uyum "gökyüzünün anahtarıdır."
Oyunuzu şanslı olmaktan yana kullanın.
· “Çocuklar gibi olun, gökyüzü onlarındır”
· "Benim isteğim değil, senin isteğin olsun"
· “Ben mutlu olmaya karar verdim”.
· “O, benim vasıtamla gerçekleşiyor.”
· “Ne iyiyse o olsun”
· “Hepimiz büyük bir bütünün ögeleriyiz. Ben her şeyin içindeyim, her şey benim içimde. Ben tekim ve her şeyim.”
· “Biliyorum her zaman doğru yerde doğru zamanda olacağım.”
· “Tüm sevgimi vererek iyi olan her şeyle bağlantıya geçiyorum.”
· İç sesinizi etkin kılmanın en etkin yolu (üçüncü göz için) ”ben hissederim” yazıp birkaç hafta boyunca göz önünde bulundurmaktır.
· Hafıza için “iyi öğreniyorum ve öğrendiklerimi kafamda tutuyorum”
· Ruhsal ve bedensel olarak dibe vurduğunuzu hissettiğiniz zaman, en etkin ototelkin şudur: “Varlığım kusursuz uyum ve sağlıkla dolup taşıyor.”
· “Hayatımın her alanına refah ve bolluk gelsin. Ben zenginim, zekiyim, hem bedensel, hem ruhsal bir varlığım.”
· Kendimi ve başkalarını affediyorum. “içim mükemmel bir uyumla dolup taşıyor. Kendi merkezimden akan bilgelik beni güçlü ve güvenli kılıyor. Kendi benliğimle derin ve içten bir bağlantım var. Kendi içimi dinliyorum. Esaslı bir güçle doluyum. Bu güç beni kuvvetli ve sevgi dolu kılıyor. Kendimi seviyorum, hayatımı seviyorum ve akrabalarımı, arkadaşlarımı, başka insanları seviyorum, içime sevgi, denge ve iyilik doluyor. Çevrem beni sayıyor ve seviyor. Mesleğimde başarılıyım. Ben adaletin yerini bulmasına hizmet ediyorum. Bütün dünya kişiliğime ve mesleki bilgime saygı duyuyor, takdir ediyor, güveniyor.”
· Karar ve sorumluluk için itici telkin(özellikle çocuklara): “Neşeli, sağlıklı ve güçlüyüm. İstediğim her şeyi yapabilirim. Kendime güveniyorum. Güçlü, pozitif bir kişiliğim var. Her şeyi iyi ve doğru yapıyorum. Okulu seviyorum, ders çalışmak çok eğlenceli. Çalışırken dikkatimi derse veriyorum. Bana baktıkları için aileme minnettarım. Annemi, babamı seviyorum. Her yeni güne seviniyorum.”
· “Benim kanalımla bol paranın devreye sokulması iyi bir şey. Seyahat etmek istiyorsam haklı bir nedenim var çünkü dünya güzel ve bu güzelliğin bana hizmet etmesi için benim onu fark etmem, algılamam ve ondan zevk almam gerek.
· Güzel bir ev istiyorsam haklı bir nedenim var; ben eğlenmeyi, inanlarla ahbaplık etmeyi seviyorum; bu ev benim yaşam kalitemi yükseltecek.
· Maddi açıdan aileme her şeyi sunmak istiyorum; çocuklarım iyi bir eğitim almayı hak ediyor.
· Hayatımın bol paralı geçmesi adına bütün bunların hepsi iyi birer neden. Parayı iyi amaçlar uğruna kullanmak ve sahip olduğum refahtan mutluluk duymak istiyorum. Yaratıcı ruhum benim için iyi olanları sonsuzluk ölçüsünde katlayacak.”

Önerilmeye değer telkinler:
§ Benim kozmik bir büyüklüğüm var.
§ Yapabilirim.
§ Ben tüm iyileri kendisine çeken ruhsal ve zihinsel bir mıknatısım.
§ Ben uyanığım.
§ Ben iyiliklere uyandım ve saf ruhumun meyvelerini topluyorum.
§ Ben adil davrandığımdan eminim.
§ Etrafımdaki insanların rahatı ve huzuruyla ilgiliyim.
§ Ben hayatın mucizesiyim.
§ Ben ne düşünüyorsam o'yum.
§ Ben kazanmak için dünyaya geldim.
§ Ben bir ustanın eseriyim, yeteneklerim sınırsız.
§ Ben Tanrı'nın eseriyim.
§ Ben öngörülüyüm.
§ Ben başarılıyım.
§ Ben yaratılışın başarıyla aktığı bir kanalım.
§ Ben şükran doluyum.
§ Ben tüm iyilklerle bir bütünüm.
§ Ben sağlıklıyım, sağlığı hayal ediyorum.
§ Ben neşeli bir insanım.
§ Ben bilincim.
§ Ben tamamen gevşek, sakin ve yumuşağım.
§ Ben tamamen sağlıklıyım.
§ Ben tamamen kendimim.
§ Ben özgürüm.
§ Ben kendime yem bir gökyüzü ve yeni bir yeryüzü yaratıyorum
§ Kendi içgüdüsel yönetimime güveniyorum.
§ Hedeflerime sıkı sıkı bağlıyım.
§ Ben pek çok iyi özelliğe sahibim.
§ Ben tüm yüreğimle sevgi ve uyum peşindeyim.
§ Hem kendimi, hem başkalarını bağışlıyorum.
§ Ben mutluluğu seçtim.
§ Ebediyen burada ve şimdi yaşıyorum.
§ Manevi olarak yeniden doğdum.
§ Bugün yeni bir hayata başlıyorum.
§ Ne seviyorsam o bana gelir. Düşüncelerim, yaratıcı düşüncelerdir.
§ Şimdiki zamanım, gelecekteki başarılarımın temelidir.
§ Benim arzularım, tanrının dileğidir.
§ Tanrı bana arzu ile birlikte onu gerçekleştirebilme gücü de veri
§ Tanrı ve ben bir bütünüz.
§ Burada olduğumu Tanrı biliyor.
§ Tanrı beni sever.
§ İçimdeki dahi uyandı.
§ Her insan benim huzur zincirimin bir altın halkasıdır.
§ Varlık, başarı ve sevgi benim içimdeki bilinç halleridir. y Tanrısal bilgelik davranışlarımı belirler.
§ Tanrı ile bir olmakla çoğunluk sağlanır.
§ Tanrı ve benim için her şey mümkün.
§ Tüm kanallar serbest, tüm kapılar açık.
§ Sevgi, yolumu gösteren ışınımdır.
§ Tanrısal bilgelik davranışlarımı belirler.
§ Uygulaması olmayan her fikir bana iki yeni olasılık sunar.
Bu cümlelerden birkaç tanesini seçerek kendinize günlük telkinlerde bulunun. Kısa değil de, birbiriyle ilişkili daha uzun cümlelerle telkin yapmak istiyorsanız bir sonraki sayfada yer alanlardan yararlanabilirsiniz. Ama her iki listeden kendinize uyanları seçerek telkin etmeniz en iyisidir.
DİĞER TELKİNLER
İçim saf uyum, sağlık ve huzurla dolup taşıyor.
Şu andan başlayarak güzel ve başarılı bir hayata davet edildim.
Kendimi, açık ve net bir şekilde algılanan içsel yönetimime bırakıyorum.
Benden yüksek "ben"in bana verdiği ve başkalarının mutluluğu yolunda kullanacağım eşsiz yeteneklerimin peşinden gidiyorum. Bu benim sevgi, cesaret ve başarı verip, aldığım harikulade bir görev.
Ben muhteşem bir çekim gücü olan ve çevresine ışınlar yayan pozitif, güçlü ve özel bir şahsiyetim.
Biliyorum ki, bana ruhsal, zihinsel ve psikolojik olarak uyan ve arzulayabileceğim bir eşi Tanrı sayesinde bulabileceğim. Bilinçaltımın sonsuz bilgeliği, bu eşin nerede olduğunu ve bizi nasıl bir araya getireceğini bilir.
Tanrısal bilgeliğin benim için aradığı eş de, tıpkı benim onu özlediğim gibi beni özlüyor.
Aramızda uyum ve barış, sevgi, karşılıklı güven ve anlayış hüküm sürüyor. Biz her şeyin üstesinden geliriz, kalplerimizi birleştiren ve sevgimizi güçlü kılan inancımızın kudretidir. Ruhsal, zihinsel ve psikolojik uyumun zirvesindeyiz.
Tanrı dileklerimi kabul eder. Ruhumu dolduran Tanrı sevgisi beni aydınlatıyor.
Nerede olursam olayım, ne yaparsam yapayım her durumda doğrusunu yapacağım çünkü ruhum Tanrı sevgisiyle dolu.
İç sesimi dinliyorum çünkü o Tanrı'nın sesidir. Bana doğru yolu o ses gösterecek.
Hemen şimdi sağlıklı, mutlu ve sevinç dolu bir insan olacağım. Ben tüm iyilikleri kendisine çeken bir mıknatısım. Her şeye kolayca konsantre olurum. Duyduğum, okuduğum, gördüğüm her şeyi hemen özümserim ve hiç unutmam. Belleğim mükemmel çünkü o Tanrı'nın belleğidir.
Tanrı'nın sesi bana doğru yolu gösterir. Kendi bilinmeyenimin sonsuz bilgeliğine güvenim tamdır. Benim için her şeyi mümkün kılan bu bilgeliğe şükrediyorum. Ben pozitif güce sahip bir kişiliğim. Sevgi ve uyum hep benimle.
Başladığım her şeyi kolayca ve zevk duyarak bitiririm. Tüm arzularım gerçekleşir.
Ben özgür, açık, yumuşak ve geçirgen bir insan olarak tüm kalbimle dikkatimi bu düşüncelere yönlendiriyorum. Tanrı dileğimi kabul etsin.
Hayatta hak ettiğim yere ulaşacağıma, mükemmel bir sağlık, iç huzuru, uyumlu bir denge ile başarılı ve mutlu bir hayatı en iyi maddi koşullarla ve yanımda bana uyumlu bir eşle sürdüreceğime sonsuz güven duyuyorum. Benden yüksek benliğimle bu düşüncelerimi gerçekleştireceğime güveniyorum.
Güvendiğim, tüm zamanlarda geçerli, yücelerin yücesi bilgelik bana güven, güç ve kuvvet veriyor. Beni doğru yola o yönlendiriyor, doğru olanı yapmamı, her şeyin üstesinden kolayca ve sükûnetimi yitirmeden gelmemi o sağlıyor.
Çevremdeki insanlara huzur ve güven yayıyorum. Biliyorum ki, bilinçaltını düşünce ve inancımla ona verdiklerimi başarıyla anlam kazandırarak, hayatıma yansıtıyor.
Bana doğruyu gösteren iç sesimi dinliyorum.
Başarılıyım ve düşüncelerimle ne ekersem onu biçeceğimin bilincindeyim.
İyiyi ve doğruyu ekiyorum ve hayatımda her şey iyiye dönüşüyor.
İçsel yönetimime güvenerek ve inanarak gizli düşlerimi İfade edebilirim: Bilinçaltımın bilgeliği hayattaki gerçek yerimi gösterir, yeteneklerimi geliştirmemi sağlar ve başkalarına yararlı olacağım yolların kapısını bana açar.
Başarılı olduğumu biliyorum, istediğim şeyleri elde ediyorum. Ben neye inanıyorsam, oyum. Dürüstçe ve tamamen kendimden emin olarak aldığım kararların sonuçlan olduğunu biliyorum. Buna var gücümle inanıyorum.
Bedenim, ruhum ve dimağım kozmik yasalarla uyum içinde.
Herkesin birbirinin iyiliğini istediği dostluk yasasına göre, davranıyorum, bu bana içsel barış ve uyumlu denge olarak dönüyor.
Sevgiyi ve hayırı hayata geçirdim. Bilinçaltıma duyduğum güven yaşamın her alanında emin adımlar atmamı ve başarı kazanmamı sağlıyor ve ben biliyorum ki, tüm düşlerimi gerçekleştireceğim berekete mazhar olacağım.
Sevgiyle doluyum ve bu sevgi benden çevremdeki insanlara akıyor.
Ben kendimi hür hissediyorum, çevremdeki insanlara bunu yansıtıyorum. Sağlıklıyım, sabırlıyım ve yeteneklerime güveniyorum.
Ah Tanrım, seni nasıl seviyorum
Sevdiğiniz şey, gelip sizi bulur.
Telkinler, bireysel olmamalı. Başlangıçta bunu anlamak kolay olmayabilir çünkü siz de herkes gibi bireysel hissetmeye alışıksınız.
Bir insanın gelişim sürecinde, kişiliğin bireysel algılanması zamanla "evrensellik yönünde değişecektir.
Egoya ve buna bağımlı olarak bireyselliği göre düzenlenmiş olan şeyler daha yakından incelendiğinde, bu eğilimin aslında kısıtlama olduğu, daha üst bir bakış açısıyla da önleyici olduğu ortaya çıkar.
Materyalist / kaba maddecilik düzeyinde seyreden evrimin bireysel bir süreç olduğuna kuşku yok. İnsanın manevi anlamda uyanışı ile birlikte "evrensel, prensipsel" bilincin dünyaya hakim olması gibi yeni bir trend oluşacaktır. İnsanlık manevi olarak Tanrı dediğimiz daha yüksek bir prensibe yaklaşacak. Öte yandan Tanrı bireysellik değil, evrensellik olduğu için yolumuz bellidir. Gökyüzü ve yeryüzü aynı potada erir ve biz (eğer istiyorsak) cennete tekrar geri döneriz.








PSİKOSOMATİK HASTALIKLAR:
AİDS: İlk olarak Aids hastalığının çaresiz bir dert olduğu düşüncesine veda etmeliyiz. Bu tip düşüncelerin yerine hedefe yönelik telkinler koymak çok daha doğru bir davranış olabilir.
Telkinler: “Bedenim bir tapınak, bir huzur ve barış mekanı. Sağlığın sembolü altın ışık sinirlerime ve damarlarıma akıyor. Işık kanımı ve beden salgılarımı arındırıyor; yaşam gücünün bedenimin her yanını doldurduğunu hissediyorum. Hayatımın tümü ile uzlaşırsam sağlıklı ve canlı olacağım. Şifa bulmak sevmek demektir. Kendimi ve bedenimi seviyor, yaratılışın eşsiz bir ifadesi olarak kabul ediyorum. Sevginin şifalı ışığı bedenimin her hücresine doluyor ve bana şifa veriyor. Şifa dağıtan mucizevi hayat gücünün benden geçerek kendini göstermesine, bu gücün varlığına şükran duyuyorum.”
Bütün bunların dışında sizi ruhsal anlamda zorlayan her şeyle uzlaşmaya ciddi bir şekilde başlamalı ve içinizde pozitif ve uyumlu bir bütünlük sağlamalısınız.
Çevresinin sevgi dolu ilgisi, pozitif bir hayat sürmekte gösterdiği kararlılık ve ruhsal yaşamına yeni bir düzen vererek pek çok Aids hastasının, hastalığın gidişatını yavaşlattığı hatta durdurduğu haberleri yok değil. Virüs kaptığı halde bu şekilde yaşayarak akut hastalık dönemine geçmeyen pek çok kişi de var ayrıca. Öyle ya da böyle belli ki, insanlar içsel güçlerinin yardımı ve hayatı olumlayan dünya görüşü ile bağışıklık sistemlerini etkin kılabilirler ve hastalığın ölüme doğru seyrini engelleyebilirler.
ÂDET DÖNEMİ SIKINTILARI
Olası nedenleri: Nedeni kendi dişiliğini reddetmek olabilir. Derin bir suçluluk duygusu, yanlış bir cinsel eğitim. Kendi dişiliğine yönelik aşağılık duygusu, kadınların ikinci sınıf varlıklar olduklarına dair inanç. Cinsel duyguları aşağılık arzular olarak görmek. Hamilelikten korkmak ya da kendini yetersiz görmek. Âdet kanamaları cinselliği çağrıştırır, cinsellik ise ızdıraplı bir şey olarak algılanır.
Telkinler: “Kendimle ve dünyayla uyum içindeyim. Kendimi ve vücudumu seviyorum. Cinsiyetimle özdeşim. Kendimi kadın olarak hissediyorum ve bundan hoşnutum. Dişiliği normal ölçülerde, güzel bir kadınım. Bedenim, genel iyiliğimin zincirinde önemli bir halka. Dişi olan ne varsa büyük bütünün diğerleriyle eşit değerde bir parçasıdır. Ruhum Tanrı sevgisiyle dolu.”
AKCİĞER PROBLEMLERİ
Olası nedenleri: Duygusal tıkanma. Dünya ile alış-veri / akciğerler kanalıyla olur. Uzun süreli tahripkâr düşünceler insanı ümitsizliğe düşürür. Hastanın yaşama gücü eksilir, iç huzursuzluğu ve direnç eksikliği intihar düşüncesini körükler. Almak ve vermek denge kaybına uğrar, yaşam ritmi kaybolur. Duygular fazlasıyla bastırılır. Hastalıkta kişiye özel nedenler araştırılmalıdır.
Telkinler: “Derin bir uyum ve huzur içinde geçmişimden kurtulmak için güç topluyorum. Kendimi serbest bırakıyorum. Tanrı sevgisinin kutsal ışığı tüm varlığımı dolduruyor. Aldığım her nefeste içime huzur, güç ve yeni bir yaşam cesareti çekiyorum. Aldığım her nefesle Tanrı'nın düşüncelerini soluyorum. Hayatın soluğu içimi güçle, canlılıkla ve yaşam zevkiyle dolduruyor. Solumak almak ve vermektir. Değiştirebileceğim her şeyi değiştiriyorum. Değiştiremediklerimi olduğu gibi kabul ediyorum. Bu ikisi birbirinden ayırabilirim.”
AKNE
Olası nedenler: Kendini olduğu gibi kabul etmeme kendini sevmemek bu derdin nedenlerindendir. Akne için otoagresif reaksiyon da denir. Deri, ruhu sembolize eden organımızdır. İç ve dış bağlantı deri ile gerçekleşir. Akneli insanlarda daha çok iletişim problemi gözlemlenir. Ama bu hastalık sorunun nedeni değil sadece bir sonucudur. Bir diğer olasılık da cinsel samimiyetsizliktir. Ergenlik sivilceleri yeni uyanmakta olan cinsellikten korkulduğunu, gencin kendini tutmak istediğini ama bunu başaramadığını gösterir. Burada da sınırlar söz konusudur. Yerli halklarda ergenlik sivilcelerine rastlanmaması bu açıdan önemli bir bulgudur.
Akne, cinselliğe ve kendi bedenine yanlış bakış açısının; medeniyetin kazanımlarının negatif bir etkisidir.
Telkinler: “Kendimi seviyorum, olduğu gibi kabul ediyorum. Sevgi, yolumu aydınlatan ışıktır. Uyanmakta olan cinselliğim bana sevinç veriyor, onu olduğu gibi kabul ediyorum. Sağlığım şimdi ve her zaman mükemmel. Sevdiğim bir insanla karşılaşmak, ona dokunmak beni sevindiriyor.”
ALERJİ
Olası nedenleri: Kendinize şu soruyu sorun: Neye ya da kime karşı alerjikim? Neyi reddediyorum? Aşırı duyarlı mıyım? Bastırılmış korkularım mı var? Bir alerji bir şeyi reddetmenin ya da hakiki olmayan bir duyarlılığın ifadesidir. "Reddetmek en iyi savunma biçimidir." söyleminin arkasına sığınarak, aşırı bir savunma mekanizmasıyla korunmayı mı arıyorum? Bende egemen olan güç korku mu? Korku daha çok korku üretir, dolayısıyla farklı durumlara karşı duyarlılık artar. Harici maddelerin yarattığı alerji işin maddi yanıdır. Korku insanı agresif yapar - ve alerji bastırılmış saldırganlığın ifadesidir. Alerji, saldırganlığı temsil eder. Alerjik kişi çevresini bastırmaya çalışan kişidir. Hemen her alerji dışa vurulmamış bir saldırıdır ve zorluklardan kaçmayı kolaylaştırır.
Telkinler: “Ruhum Tanrı sevgisiyle dolsun, içim barış ve uyum dolu. Hayat mucizelerle dolu, her şey bana yakın. Tanrı sevgisine sığındım, ona güveniyorum. Dostluk, sevgi ve iyi niyet benim yaşam düsturum. Tüm kalbimle iç ve dış uyumu ve dengeyi özlüyorum. Düşmanlarımı sevmeyi öğreniyorum ve onlar benim dostum olacak. Her şeye sevgi ve barışla başlıyorum. Payıma düşen yardımı alıyorum.”
ALKOLİZM
Olası nedenleri: Kendini reddetme, gerçeklerden kaçış, baskı altında olmak. Her şeyi anlamsız bulmak. Suçluluk ve aşağılık duyguları, zayıflık, depresyon, saldırganlığın bastırılması, arayış içinde olanlar. Bu tipler hep arar. Arayışları görünüşte sonuçsuz kalınca alkole sığınarak kendini uyuşturur ve gerçek dışılığa yönelir.
Yalan bir dünyaya kaçış olan alkoliklik, münakaşa korkusunu da içinde barındırır. Alkol alanlar başka insanlarla daha kolay ilişki kuracaklarına inanırlar. Sorumluluk korkusu ya da saygınlık ve sevgi arayışı da olabilir.
Telkinler: “Her şeyi kendi haline bırakıyorum. Geçmiş geçmişte kaldı. Kendimi seviyorum ve her gün içsel zenginliğimin bir başka yönünü fark ediyorum. Kendimi olduğum gibi kabul ediyorum. Başarısızlıktan korkmuyorum çünkü onlar benim için bir sıçrama tahtası. Ben hayatın mucizeliyim. Alkole kayıtsızım. Kişiliğim güçlü, mesleğimde ve toplum ilişkilerinde başarılıyım. Ben mutlu olmayı seçtim. Sevgiye ve saygınlığa duyduğum özlem dindirildi. Dost bulmak için önce kendim dost olacağım. Karşılaştığım her durum ve her insan benim kendimi geliştirmeme yardımcı ve huzur zincirimin bir halkası. Ben özgürüm.”
ANEMİ
Olası nedenleri: Neşesizlik ve yaşam gücü eksikliği. Çocukluk döneminden kalma baskılar, stres ve sevgisizliğin hayata olan ilgiyi azaltması ve kişiliği bastırması. Bir insan sürekli "evet - ama" tutumu içindeyse iç çatışmalarından kaçamaz. Anemi hastası evrenin enerji kan dolaşımından yararlanamaz. Aktif yaşamdan hoşlanmaz.
Telkinler: “Yaratılışın kumaşı neşedir. Tanrı, bereketinden pay alma isteğimi yerine getirecek. Tanrı ve ben daima başarılıyız. Ben her şeyle ilgiliyim. Şu anda sağlığım mükemmel. Ben toplunun değerli bir üyesiyim. Tüm fikirlerimi gerçekleştirebilirim.”
ARTERIOSKLEROZ
Olası nedenleri: Bu tip hastalar genellikle kendilerine dönük ve inatçı olurlar. Çoğunlukla gerilim altındadırlar, ama bunu hep inkâr ederler. Dar bir bakış açıları vardır.
Telkinler: “Tanrı yanımda ve bana güç veriyor. Yüce ruhun gözü ile bakıyor ve sadece mükemmelliği görüyorum. Hayata ve neşeye açığım. Sonsuz Tanrım, yolumu aç, aklımı aydınlat. Tüm kalbinle manevi duruluğu özlüyorum. Aradığım her şey, beni arıyor. tanrısal belleğim mükemmel.”
ARTRIT
Olası nedenleri: Kendisini kimsenin sevmediği duygusuna kapılan bir insanın yüreği acı ile dolar. Kinci ve vırvırcı olur, her şeyi hep eleştirir. Yaşama bakışı yapıcı değil, yıkıcıdır ve manevi hareketsizlikten muzdariptir. Dışa vurulmamış saldırgan duygular insanı her şeye muhalif yapar.
Telkinler: “Kendimi ve herkesi bağışlıyorum. Şu andan itibaren Tanrı ruhumda ve yüreğimde yaşıyor. Başladığım her şey başkalarına iyilik getiriyor. Herkes kendisi gibi olsun. Ben bağımsızım. Ben ruhen ve bedenen hareketli ve özgürüm. En büyük hedefim özgürlük.”
ASABİYET
Olası nedenleri: Hayat bir savaş gibi algılanır, hedefe erişilmeyeceğine inanılır. İnsan hayatta aradığı yeri bulamaz. Düşünceleri giderek karışır, kendine değer vermemeye başlar. Sonuca götüren bir düşünce zinciri oluşturmayı beceremez ve bu da onu asabi yapar.
Telkinler: “içimde ve çevremde derin bir huzur ve uyum hüküm sürüyor. Ebediyete doğru altın bir yolculuğa çıktım. Gerçek doğam zamansız ve mekansız. Kendimi bulma yolunda ilerliyorum. Her durumda dikkatliyim, aklımı toplayabiliyorum. içim huzur ve uyum dolu. Sevgi yolumu gösteren ışık. Başladığım her işi bitiririm. Her başarısızlık bana iki seçenek sunar. Hayatta hak ettiğim yeri buldum.”
ASTIM
Olası nedenleri: Boğucu bir sevgi, güçlü bir anne ya da baba bağlılığı astım hastasını (göğsünden) etkileyen bir baskıya yol açabilir. Çevre ile ilişki bozukluğu ve iletişim problemleri de soluk almayı engelleyebilir. İnsan, içinden, kendini tutsak hissediyorsa, dıştan da soluk alamaz. Ani bir şok da astım başlatabilir. Bu hastalığın ardında mutlaka korku vardır. Astım hastası kendisini hep baskı altında hisseder, hep çözemeyeceği birtakım anlaşmazlıkların içindedir. Bunun sonucunda oluşan korku bronşlarda ve ciğerlerde kasılmalara yol açar. Ayrıca astım, aileden görerek geliştirilen kişisel bir reaksiyon şeklidir. Çocuk, astım yoluyla korkularını göstermeyi kelimenin tam anlamı ile ailesinden "öğrenir."
Telkinler: “Kendimi neşenin kollarına bırakıyorum.Hayat ırmağı benden geçerek özgürce akıyor. Bedenim düşüncelerime benziyor: Kati, sağlam ve net. Böbreklerim mükemmel çalışıyor. Tüm iç organlarım bedenimle aynı ritimde ve işlevlerini en mükemmel şekilde yerine getiriyorlar. Karşılaştığım her durum bana sevinç veriyor ve benim için bir sıçrama tahtası görevini görüyor.”
ATEŞ
Olası nedenleri: Ateş yoğun bir çatışmanın işaretidir. Organizma savunmaya geçer. Ateş, maddi, bedensel boyutta ruhsal savaşın bir işareti olarak da algılanabilir.
Telkinler: “Ben huzurun ve sevginin sakin bir ifadesiyim. Tanrının sonsuz şifalı gücü içimi doldurdu. Tam anlamı ile sağlıklı olmak bir bilinç halidir ve ben de o bilinçten payıma düşeni aldım. Mıknatıs nasıl demiri çekiyorsa ben de sağlığı kendime çekiyorum. Aydınlandım, sağlamım, güçlüyüm ve canlıyım.”
AYAK HASTALIKLARI
Olası nedenleri: Ayaklarımızın durumu bize hayata han-gi noktadan baktığımızı, yaşama yeteneğimizin derecesini anlatır. Ayaklarıyla sorunu olanlar taşıdığı yükün kendisine göre fazla ağır olduğunu düşünüyor, sorumluluk almaktan kaçmıyordur. Bu tip insanlar dayanıksız kişileridir.
Telkinler: “Her gün daha iyiyim, daha iyiye gidiyorum. Beni hedefe götürecek olan yolda ilerliyorum. Sağlam bir noktada duruyorum ve buradan yolum aydınlık ve açık görünüyor. Tanrı yüreğimde, yolumu aydınlatan ışıktır. Hayatta attığım her adım sağlam ve güvenli. Ayaklarım bedenimi taşımaya yeterli ve ideal. Eksiksiz ve sağlıklı olduğum için yaradana şükran doluyum.”
BACAK PROBLEMLERİ
Olası nedenleri: Bu hastalığın oluşmasında gelecek korkusu etkin faktördür çünkü bacaklar insanı ileriye taşıyan organlardır. "Her şey buraya kadarmış." duygusu bacakları (görünüşte) iflas etmesine yol açar.
Telkinler: “Güven ve neşe içinde ileriye doğru ilerliyorum. İyiliklerle karşılaşıyorum. Her gün her açıdan hep daha iyi ve daha iyiyim. Başıma ne gelirse gelsin, hoş geldin diyeceğim.”
BAĞIMLILIK
Olası nedenleri: Bağımlılık bir arayıştır! Kullanılan maddeye göre farklı motivasyonlar söz konusudur. Bağımlılık "toplumsal" telkinler sonucu da oluşabilir. Örneğin alkol, kahve, sigara gibi maddelerin bağımlılığı reklamların telkinleriyle de gelişebilir. Kişi başka türlü tatmin olamayacağını düşünerek bazı maddelere bağımlı olabilir. Sevgi yetersizliği de bu tatmin arayışının (oral) nedenleri arasındadır.
Telkinler: “Ben kendimi seviyorum. Ben kendimim ve mükemmelim. Yaşamak için yiyorum, başka bir şey için değil. Sevgi ve uyum arıyorum. Sağlık ve mutluluk. İşim kendimi tanımak, bulmak ve gerçekleştirmek. Her gün dolu bir hayata doğru bir adım daha atıyorum. Bana hizmet etmeyen şeylerden kendimi kurtardım. Yüreğim ve ruhum derin bir huzur ve memnuniyet dolu. Dünya ayık kafa ile daha güzel.”
BAŞ AĞRISI
Olası nedenleri: Mükemmeliyetçilik, bir şey hakkında kafa "patlatmak", cinsel ilişkide doyumsuzluk, aşağılık duygusu ya da kendini cezalandırma isteği baş ağrısının nedenlerindendir. Aileden miras davranış şekilleri ve kendini ifade edememe korkusu baş ağrısına eğilimi arttırır. Baş ağrısı suretiyle hasta başkalarının dikkatini çekmeye çalışır.
Telkinler: “Tanrı sevgisiyle sorunlarım çözümlendi. Kendimi rahat bıraktım. Herkese karşı anlayışlı ve toleranslıyım. Güçlü ve pozitif bir kişiliğim var. Kendimle ve dünyayla uyumluyum. Her iş benim için iyi bir fırsattır. Gerçekleştirene kadar fikirlerimin takipçisiyim. Kendimi sevgiyle ve otoritemle kabul ettiriyorum, iyi fikirlerim var. Dünyamda her şey düzenli. Yüreğim ve ruhum sevgi ve uyum dolu.”
BEYİN TÜMÖRÜ
Olası nedenleri: Yanlış düşünceler, inatçılık, isteksizlik, eski tarz düşünmek maddesel hale gelip, tümöre dönüşebilir.
Telkinler: “Hayat ebedi bir dönüşüm. Düşüncelerimi yeniliyorum. Bağımsız düşünüyorum. Düşüncelerime ebedi, tanrısal bakış açım yön veriyor. Tanrı sevgisi içime akıyor ve beni yeniliyor. Mükemmel hayata uyanıyorum.”
BOĞAZ AĞRISI
Olası nedenleri: İç çatışmalarının bedensel ifadesidir. Hastanın hayatında "yutmakta zorlandığı" şeyler vardır.
Telkinler: “Ben neşenin bir ifadesiyim. Kararlarımda özgürüm, içim sevinç ve uyum dolu.”
BÖBREK HASTALIKLARI
Olası nedenleri: Varoluş sorunları. Temelinden sarsılmış bir hayat. Hayat arkadaşıyla ya da maddi anlamda sorunlar yaşamak "böbreklere" vurur. Hissedilen rahatsızlık derin ve ağırdır. Her yanda tehlike görülür ama çıkış yolu bulunmaz. Uyarı sinyalleri dikkate alınmazsa korkular bedensel düzeye taşınır ve hayati tehlike oluşturur.
Telkinler: “Kendi gücümün bilincindeyim, kendime anlamlı ve zengin içerikli bir hayat seçtim. Yaşam yolum açık. içsel büyüme yönünde kararlar aldım. Eşimle iyi ilişki kurmak, sevmek ve öğrenmek benim için kolay. Beni özgürlüğüm ve şeffaflığım yönetiyor. Yerine göre gerekli önlemleri alabilirim. Büyüyüp gelişme, evlilik üstüne meditasyon yapıyorum. Her şeyin aslında tek bir bütün olduğunu biliyorum ve dünyevi işlere zamansız ve mekansız bir açıdan bakıyorum.”
BRONŞİT
Olası nedenleri: Astım hastalığında olduğu gibi psikolojik baskı ile birlikte zor koşullarda geçen bir aile hayatı da bronşitin nedeni olabilir. Yutulmak zorunda kalınmış korkular hayatın doğal akışını önler.
Telkinler: “İçim ve dışım dengeli. Yüreğim ve ruhum derin bir huzur ve uyum dolu. Tanrı bana her şeyi gerçekleştirecek g ve isteği veriyor. Huzur benim içimde. Kendimi ispat e yorum. Ben yenmek için doğmuşum. Rahat ve sakinim. Uyum içimde ve çevremde.”
CİNSEL HASTALIKLAR
Olası nedenleri: Cinsel ilişkiden "günah" diye korkmak.
Cinsellikle ilgili her şeyi günah sayma inancı suçluluk duygusunu harekete geçirir ve kişi, hastalanarak kendini cezalandırır.
Telkinler: “Cinselliğim, hayatın doğal biyolojik akışıdır. Cinselliğim beni her şeyin gerçek doğası ile birleştiriyor. Cinselliğimden sevgi doğuyor ve bana meditasyonun kapılarını açıyor. Eşimle birleşmek sevgi, birlik ve beraberlik demek. Tanrı sevgidir. Bedensel birleşmede doyum, barış ve uyum buluyorum.”
ÇIBAN
Olası nedenleri: Bir çıban ya ruhen yaralanmaktan ya da aşağılanmaya duyulan manevi tepkiden çıkar. Bazen öç alma duygusu da buna sebebiyet verebilir.
Hastalığın göründüğü organ olan deri ruh dünyasının geri planını sembolize eder. İçten dışa geçişi sağlayan cilt en büyük organımızdır. Diğerlerinin yanı sıra bir boşaltım organıdır da. Bir çıban ruhsal-manevi bir sorunun dışa vurmuş halidir. Hem de bir korku işaretidir, örneğin bir şeyi değiştirmeye yeterli olamama korkusu. İstesem de istemesem de sınırlarımın aşılacağı korkusu.
Yalnızlık ve iletişim yetersizliğinin yanı sıra doyuma ulaşamamış cinsel güdüler ve zorla bastırılmış istekler de çıban çıkartmaya yol açabilirler.
Telkinler: “Kendimle ve çevremle barış içindeyim. İçim uyum dolu. Arzularıma açığım. Bütün isteklerim olabilir düzeyde ve benim ilerlememe yardım edecek nitelikte. Dirençsizimi simgeleyen "Ruhsal Yasa"yı öğreniyorum.”



DİŞ HASTALIKLARI
Olası nedenleri: Dişler bir tehdit aracıdır (gülümsemenin dışında), agresifliği, gücü, canlılığı, kendini kabul ettirme kapasitesini, simgeler. Bozuk dişler insanın kendi potansiyeline güvenmemesinin belirtisidir. Diş çürümesi bağışıklık sisteminin zayıfladığını gösterir ki, bunun da hayata genel bakışla ilgisi vardır.
Telkinler: “Dişlerim canlılığımı, karakter özelliklerimi ve savunma sistemimin güçlülüğünü yansıtıyor. Gücümün ve kudretimin sembolleri. Dişlerim güzel ve düzgün, dişetlerim sağlıklı. Her şey benim varlığımın dengesini işaret ediyor. Duygularım, sevgim ve öfkem uyum içinde ve dolu bir yaşam sürmemi sağlıyorlar. Eğer gerekirse ısırırım ama ben gülmeyi tercih ediyorum. Herkes ne kadar dengeli olduğumu anlıyor ama gücümün de farkında ve gerektiği zaman gücüm gerekeni yapar.”
DOĞUM HASTALIKLARI (SAKATLIK)
Olası nedenler: Doğum hatalarının çok yönlü nedenleri olabilir.
Telkinler: “Karma yasası bilinmeyeni bağlar, bilineni özgür kılar. "Ruhsal Yasalar" hiçbir şeyi ve hiç kimseyi zorlamaz. Ailemi ben kendim seçtim. Dünyaya nasıl geldiysem büyümek ve manevi anlamda kendimi geliştirmek için olanaklarım var. her şey iyi olsun. Her sorun kendimi geliştirme yolunda bir basamak. Bu beden beni eğiterek, kendisinin değil, benim önemli olduğumu öğretecek. Önem taşıyan dış kabuk değil, içerik. Tanrıya, yüce yaradana şükrediyorum ki, bana güven verdi, bu görüşlere sahip olmamı sağladı. Tanrı beni seviyor, benim kanalımla düşünüyor, konuşuyor ve davranıyor. Ben kendimi meyvelerimle ispatlayacağım. Hayat benim için sonu belirsiz bir senaryo, ben rejisörüm, yazarım, oyuncuyum, kameramanım, ışıkçıyım yani aynı anda hepsiyim. Hayat benim için bir serüven. Hayatı gülerek kabul ediyorum.”
DÜŞÜK
Olası nedenleri: Aile içi gerginlikler ve eşler arası kavgalar bir kadının düşük yapmasına neden olabilir. Çocuk istenmediğini hisseder. Çocuğu bilinçli ya da bilinçsiz reddeden annenin vücudu bebeği dışa atar.
Telkinler: “Yüreğim ve ruhum huzur ve uyumun egemenliği altında. Bebeğime çok seviniyorum. Doğumu onaylıyorum, içim harika bir sevinç ve mutluluk duygusu ile doldu. Çocuğumu istiyorum ve ona hoş geldin diyorum. Hayatımı değiştirecek, güzel bir an beni bekliyor. Tanrı beni seviyor.”
Doğmamış bebekle konuşarak, ona dünyaya gelişine çok sevinildiğini, onu beklemenin çok güzel olduğunu, yapılan hazırlıkları anlatmak, çamaşırlarını, beşiğini, bezlerini ve kendi karnını okşamak, yürekten gelen tatlı sözcüklerle bebeğe seslenmek. Manevi anlamda da doğuma hazırlanmak.
Doğum öncesi otogen telkinler: “Sancılar başlar başlamaz sakin ve dingin olacağım. Çocuğum dünyaya kolay bir yoldan gelecek, her şey onun gelişine hazır. Doğum anında sakinim, gevşeğim. Bu hem benim, hem çocuğum için çok önemli bir an. Doğum kolay ve iyi geçecek. Hem çocuğum, hem de benim için güzel bir serüven olacak.”
EGZEMA
Olası nedenleri: Deri ruhun aynasıdır. Aşağılanma ve ruhun yaralanması derinin reaksiyon göstermesine yol açar. Zehirli düşünceler metabolizmayı zehirler ve oluşan ze-hirin bir şekilde dışa atılması şarttır. Bastırılmak, bir şey yapamamak ya da yapmayı istememek diğer nedenler olabilir. İnsan aşağılandığını ve kırıldığını göstermek istemez ve sonuç derinin dışavurumuyla kendini belli eder.
Telkinler: “Güçlü ve olumlu bir kişiliğe sahibim. Çekirdeğimi, gerçek doğamı kimse yaralayamaz. Yaptığım her şey başkalarının iyiliği için. Tanrı beni seviyor. Tanrının elinde emniyetteyim ve koruma altındayım. Her şey beni bilinçlendirmek için. Tanrı'nın düşünceleri safiyetin özüdür. Tanrının düşünceleri benim de düşüncelerimdir çünkü Tanrı ve ben tekiz.”
EPİLEPSİ
Olası nedenleri: Eğitimle dayatılmış hayatı reddediş hali insanın hem kendisine hem hayata doğrulttuğu bir silahtır. Bazı vakalarda epilepsi bastırılmış saldırganlığın infilak ederek ortaya çıkan bir tepkimesi olarak da görülebilir. Devamlı izlenme duygusu duyguların dışa vurulmasını ve onlardan kurtulmayı zorlaştırır. Dışa dönük bir yaşamdan kaçmak da epileptik tepkilere yol açabilir.
Telkinler: “Hayat ebedi bir sevinçtir, frenden sonrakileri de kendimi sevdiğim gibi seviyorum. Ben hayata olumlu bakıyorum. Bedenim bu olumlamayı dışa vuruyor, içim tam anlamıyla sağlık dolu. Sağlıklı fikirlere sahibim. Kendimi bırakıyorum. Uyum tüm varlığımı dolduruyor.”
EVHAM
Olası nedenleri: Yetersiz kalma korkusu ve kendini gereğinden fazla gözlem altında tutmak olası nedenleridir. Bir kuruntu olan bu hastalık başarısızlıkların nedeni olarak ileri sürülebilir. Evhamın geri planında insanın kendisini her şeyden fazla sevmesi de yatar.
Telkinler: “Geçmişim, geleceğim ve şimdiki zamanım sevgi ve uyum dolu. Geçmiş geçmişte kaldı. Özgürüm, güven doluyum ve içim huzurlu. Benim düşüncelerim Tanrının düşünceleri. Ben kendimle ve dünyayla uyumluyum. Bedensel, ruhsal ve zihinsel olarak sağlıklıyım. Düşüncelerimi iyilik, tanrısallık ve yapıcılık belirliyor.”
(PSİKOLOJİK KÖKENLİ) FELÇ
Olası nedenleri: Felç kimi zaman ruhsal (isteri) kökenli bir engelleme motifidir. Herhangi bir kaza sonucunda yaşanan şok, gelecek korkusu, korku sendromu (“korkudan inme indi"). İçsel direnç de nedenleri arasında olabilir. Felç, çevrenin dikkatinin hastanın üstünde toplanmasını sağlar ve onu istemediği işleri yapmaktan kurtarır.
Telkinler: “Başıma gelen her şey benim gelişmeme hizmet edecek. Bütün iyiliklere açığım. Sonsuzlukla özdeşim. Her şey uyumla kendini ifade eder. Parçanın uyumu bütünün uyumu demektir. Tanrı ve ben biriz. Kusursuz bir bedensel hareketliliğim var, bunu hayal ediyorum. Ruhsal ve bedensel yeteneklerime tam anlamıyla sahibim, bunu hem görüyorum hem de hissediyorum. Ben sağlıklıyım.”
GASTRİT
Olası nedenleri: Ülserin bir öncesi olan gastrit uyarılara kulak vermemekten olur. Mide ekşimesi mideyi de kavurur. Bir başkasına "ekşi" olan insan hem çevresinde olanları, hem kendi kişisel alanındaki gelişmeleri hazmedemez. Midesinden rahatsız olan kişi hiçbir şeye uyum sağlayamaz ve hiçbir şeyi olduğu gibi kabul etmez. Herhangi farklı bir durum karşısında zorluk çeker.
Telkinler: “Doğru bakış açısı ve doğru kararlarla kendimi gevşettim ve sıkıntılara karşı içimde bir mesafe yarattım. Doğru kararlar iç huzurumu, iç uyumunu artırıyor. Ruhsal, bedensel ve zihinsel olarak sahip olduğum uyum koşulsuz sağlığımın garantisi. Kendi yüksek benliğimde dirençsizliğin yolunu seçtim. Ben geçirgen, yumuşak ve uyumluyum.”
GÖĞÜSLERLE İLGİLİ PROBLEMLER
Olası nedenleri: Dişilik rolünün reddedilmesi kadının, dişi bir formda olmasını önler. Büyük bir olasılıkla anne etkisi altında kalınarak kadınlığın zor olduğuna kendini inandırmak bu sorunları doğurabilir. Ayrıca bastırılmış cinsellik korkusu da bir nedenin
Telkinler: “Dişiliğim benim için sevinç kaynağı. Bedenim güzelliğin ve uyumun bir ifadesi. Geçmişin etkisinden kurtuldum, önemli olan bugün. Cinselliğim, ruhsal ve bedensel iyiliğime açılan bir kapı. Göğüslerim güzel ve biçimli, bedenimle uyumlu. Vücudumu olduğu gibi kabul ediyorum. Yaratılışın güzelliği benden geçerek kendi ifadesini buluyor. Erkekler göğüslerimi beğeniyor çünkü onlar güzel ve cazibeli. Erotik etkimi ben de beğeniyorum.”
GÖZ HASTALIKLARI
Olası nedenleri: Kendinizde görmek (kabul etmek) istemediğiniz ne var, bir düşünün bakalım. Gelecek korkusu insanı miyop, şimdiki zaman korkusu hipermetrop yapar. Gerçekleri görmek istemiyor musunuz? Başınıza gelecek kötü şeylerin beklentisi içindesiniz ve her yerde engeller görüyorsunuz. Manevi anlamda kısıtlanan görüş açısı bedensel olarak da dışavurur. Miyopluk genellikle çocuklukta ya da ergenlik döneminde ortaya çıkar. Çocuk kendini baskı altında ve kısıtlanmış hisseder. Gerçekler öylesine tehdit doludur ki, gözüne görünmeseler daha iyi olur. Miyopi, kapasitenin bittiği noktada başlar.
Telkinler: “Her engel bana bir bilgi ulaştırdığı için bir armağanda. Dünya benim gözümde şeffaf. Sevgi dolu gözlerle görü yorum. Gördüğüm her şeyi beğeniyorum. Görüşüm duru, gerçeği görüyorum. Benim gözlerim Tanrının gözleri. Görüyorum ki, yolum Tanrının inayeti ile hep açık. Kusursuz gözlere sahip olduğum için müteşekkirim. Den toplumun değerli bir üyesiyim.”
GUT
Olası nedenleri: İçsel hareketsizlik ve katılık sonucunda insan gut hastalığına yakalanabilir. Hırslı kişiliği stres yaratır. Hem kendisini hem başkalarını baskı altına alır. Yemeklerini yerken bile sakin ve pozitif düşünceli değildir. Cinsel soğukluk gut hastalığını körükler.
Telkinler: “Kendimi bırakıyorum. Başkalarına anlayış duyuyorum. Yaşıyorum ve yaşatıyorum, içimde derin bir huzur ve uyum var. Kendime ve başkalarına sabırlıyım. Yüzümü hayatın güzel tarafına dönüyorum.”
HEMOROID
Olası nedenleri: Baskı altında olmak ve korku. Yanlış yapma korkusu davranışlara yansır ve insan korkularını belli etmekten kaçınır.
Telkinler: “Artık çözüldüm. Kendimle ve çevremle uyumluyum. Her yeni güne tam bir güvenle başlıyorum. Başıma gelen her şeyi yürekten bir huzur duygusuyla selamlıyorum. Ben mutluluğu seçtim. Ebediyen burayı ve şimdiyi yaşıyorum.”
İKTİDARSIZLIK
Olası nedenleri: Yanlış cinsel eğitim, yetersizlik korkusu, travma, eşlerde görülen davranış hatası ya da gizli homoseksüellik iktidarsızlığın nedenleri arasındadır. Hedefe ulaşmak için kullanılan enerji hedefe giden yolu tıkar.
Telkinler: “Ben tam bir erkeğim. Sağlıklı ve güçlüyüm. Cinselliğim benim için fevkalade bir armağan, Sevmeyi seviyorum ve sevmeyi iyi biliyorum. Geçmişin armağanları sahip olduğum bilginin temel taşları, bu bilgi beni bağlarımdan kurtaracak ve özgür kılacak. Eşimle tam uyumluyum. İhtiyacım olan her şeye, her şeyi oluruna bırakarak ulaşabilirim.”
İSHAL
Olası nedenleri: Hayattan korkup, onu reddeden hasta tüm posalardan hemen kurtulmak ister. Çevresiyle ilişkileri düzgün olmaz.
Telkinler: “Zihinsel ve bedensel olarak sağlamım. Geçmiş, gelecek ve şimdiki zaman benim için tektir. Hayatımdaki her şey altın refah zincirimin bir halkası. Güven doluyum. Sabırlı dengeli ve sakinim. Her şey tanrısal düzene tabi. Ben iyi olan her şeyle bütünüm, iyi ayrıntılarıyla da, tümüyle de benim içimde. Yaşamın tadını çıkartmak için zaman ayırıyorum. Her şey iyi. Hayat güzel olduğu için sevinç doluyum.”
KALP PROBLEMLERİ
Olası nedenleri: Olası bir ayrılık acısı. Kalp sorunları aileye ya da eşe zıt düşmenin bir sonucudur. Duygularıyla hareket etme korkusu sonucunda aklın duygulara üstün gelmesi. Hayata ve kendine olumsuz bakmak sorunu büyütür. Kalp hastaları duygularını göstermekten korkarlar, açık olamazlar ve aşırı bir gayretkeşlik içindedirler. Kimi zaman hesapçı olurlar ve sevme yetenekleri kısıtlıdır. Verdikleri her şeyin karşılığını almak isterler. Ama bu materyalist düşüncelerini de itiraf edemezler. Hırslarını dışa vuramazlar. Ve yerine göre sosyal rollerine uysun diye duygularını farklı gösterirler (örneğin anneler)
Telkinler: “Hayata sağlıklı bakıyorum. En iyi ilacım neşe. Geçmişim, bundan sonra kazanacağım başarılarım için en ideal temel. Yaratılışın kumaşı sevinçtir. Hayatım neşeyle dolacak. Yüreğim neşeyle dolacak. Benden sonrakileri de kendimi sevdiğim gibi seviyorum. Tanrının sevincini yüreğimde ve ruhumda taşıyorum. Ben hisseden bir varlığım.”
KAN HASTALIKLARI
Olası nedenleri: Bir insanın hayata katılmayı reddetmesi. Neşesizlik ve katı düşünceler kan hastalıklarına yol açabilir.
Telkinler: “Hayat akar ve büyüyüp serpilir. Coşku dolu fikirler içimde engellenmeden dönüp duruyor ve beni özgür kılıyor. Hayat güzel. Ben hayatın mucizesiyim. Ben çok özel bir başarıyım. Hayatın verdiklerini sevinerek alıyorum ve her şeyi iyiye dönüştürüyorum.”
KANSER
Olası nedenleri: Ben fikrini kaybetmek, ölüm arzusu ve -bedensel semptomların başlamasından birkaç yıl önce alın yazısının getirdiği negatif bir olay /travma) kanserin nedenleri olabilir. Baskı ve suçluluk duygusu, yaşanmamış bir aşk, hayata son derece kötümser gözlerle bakmak, ruhen yaralanma ve dinmek bilmeyen bir matem insanın, kendisini kimselerin anlamadığı fikrine saplanıp kalmasına yol açar. Bu hastalık zamanın ruhunun sembolüdür. Nedenlerini tedavi edebilmek için önce o travmanın yaşandığı zamana hastanın geri götürülmesi önerilir. Çok yönlü, bütünsel bir tedavi şarttır. Bedenin direncini artıracak hayaller oluşturulmalıdır. Zaman açısından semptomların ve nedenlerin tedavisi birlikte yürütülmelidir. Kanser, insanlığın geçirmekte olduğu evrim basamağının bir sembolüdür. Kendini algılama ve yaşama devam etme konusunda insanın yeteneksiz olduğunu gösteren bu hastalık bireyin, bütüne karşı egoizmini de gösterir.
Telkinler: “Kutsal ışığımı geçmişime yolluyorum. Beni yaralayan her şeyi kuşatan sevginin ışığı bağışlamayı da beraberinde getirecek, içim, dışım tam anlamıyla sağlıklı. Hayatım neşe dolu. Sağlık doğal, Tanrının isteği olan bir haldir. Ben doğa ile uyum ve ahenk içindeyim. Geçmiş geçmişte kaldı. Ben şu anı ve burayı yaşıyorum.”
KARACİĞER İLTİHABI
Olası nedenleri: Öz bilinç yetersizliği, depresyon, duygusal zorlanma, stres ve hem kendine, hem başkalarına güven eksikliği karaciğeri yorar. Kendine ve başkalarına yöneltilen saldırganlık düşüncelere, sözlere ve davranışlara egemen olur.
Telkinler: “Geçmişime sevgi ve uyum yolluyorum. Geçmiş geçmişte kaldı. Ben güven doluyum. Sevgiyi, uyumu ve affetmeyi düşünüyorum. Kendimde ve başkalarında her kusuru bağışlıyorum. Düşüncelerimde ve davranışlarımda özgürüm. Ben hayatın sadece yapıcı tarafına bakıyorum. Gereksiz yüklerden kendimi kurtarıyorum. Bilincim arındı. Düşüncelerim tazelendi, yenilendi ve canlandı. Özgürlüğü seviyorum.”
(NEGATİF) KARAKTER
Olası nedenleri: Ailenin negatif örnek teşkil etmesi. Yapıcı olmayan bir eğitim sistemi ve çocukluk travmaları. Bastırılmış ya da sevgisiz geçen bir çocukluk dönemi karakter gelişimini etkiler. Sık sık tek başına bırakılan bir insan saldırgan olur. Yalanla yetiştirilen çocuklar yalancı olur.
Telkinler: “Geçmiş, geçmişte kaldı. Şimdiki zamana ve bulunduğum yere kendimi tüm sevgimle adıyorum. Geçmişim, başarılı geleceğim için bir temeldir. Tüm insanlara, özelliklede aileme karşı anlayışlıyım. Ruhum Tanrı sevgisi ile dolu. Tüm kararlarımın çıkış noktası merkezimdeki sevgi dolu derinlik. Ben mucizevi bir karakterim. Tanrı benim kanalımla düşünüyor, konuşuyor ve hareket ediyor. Ben kendi ürettiğim iyi düşüncelerim bir ifadesiyim. Sevgi ve mutluluk özlemi içindeyim. Gerçeği seviyorum.”
KEKEMELİK
Olası nedenleri: Kekemelik ani bir şokla oluşur. Kendini yeteri kadar ifade edememek ve ruhsal sıkıntı bu hastalığa zemin hazırlar. Kökeni çocuklukta yatar. Erkek çocuklarda aşırı güçlü bir baba figürü (bastırılma sendromu) rol oynayabilir.
Telkinler: “Rahat, akıcı ve sakin konuşuyorum. Yüreğim ve ruhum huzur dolu. Ne söylediğimi biliyorum, kendimi heyecanlanmadan ve emin bir şekilde ifade ediyorum. Geçmişim, gelecekteki başarılarımın temelidir. Her durumda sakin ve bilinçliyim. Meditasyon yaparak her gün gençliğimden bir şeyler öğreniyorum. Tüm deneyimlerim, hinterlandım güçlü ve başarılı olmamı sağlayan sağlam temelimdir. Derin bir içsel huzurla başarılı olmak için kendimi yüreklendiriyorum. Ben olağanüstü bir başarıyım. Söylemediğim her şeyi şimdi söyleyeceğim.”
KOLİT (KALIN BAĞIRSAK İLTİHABI)
Olası nedenleri: İnsanı yıpratan karakter özelliklerinden korkmak. Yaşam korkusu zorlamayı doğurur. Korkan bir insan kendini rahat bırakamaz ve ağlayamazsa korkuyu "yutar" ve içi öfkeyle dolar. Sürekli stres altında olduğundan mide ve bağırsak bölgesinde kasılmalar meydana gelir.
Telkinler: “Ben sakinim, derin bir huzur ve uyum içindeyim. Her yeni güne güven dolu olarak başlıyorum. Düşüncelerim yapıcı ve Tanrı'nın isteklerine göre. Ben yol gösterenim. Vericiyim. Her durumda sakin ve dinginim. Başladığım her şeyi başarıyla sonlandırırım. Ben hayatın mucizesiyim. Herkese nasip olmayacak kadar başarılıyım. Ruhum derin bir iç huzuruyla dolu.”
KONSANTRASYON BOZUKLUĞU
Olası nedenleri: Hoşlanılmayan işleri yapmaya zorlanmak. Kendini fazla yük altında hissetmek. İnsan kendi sırtına fazla yük alır, çok şeyi bir anda elde etmek ister, hem kendine hem başkalarına sabırsızdır. Düşünceleri ve davranışları doğallığını yitirir; aldığı terbiyenin bir sonucu olan aşırı ben-merkezcilik konsantrasyon yeteneğini etkiler. Bu durum ayrıca heves kırılmasının da bir işaretidir.
Telkinler: “Enerji ve hayat doluyum, istediğim her şeye adım adım ulaşıyorum. Çevremdeki insanlara sabır ve sevgiyle yaklaşıyorum. Fikirlerime açık ve net resimler yüklüyorum. Önemsiz olan şeylerden kendimi kurtardım. Ruhum Tanrı sevgisiyle dolu. Başladığım her işi başarıyla bitiririm. Tanrı beni kollar. Ben olağanüstü bir başarıyım. Fikirlerim açık ve net.”
KORKULAR, FOBİLER
Olası nedenleri: Çocukluktan kalma korkunç olayların sonucunda korku görülebilir. Bunun geri planında korkutarak eğitme sistemi yatar. Ani şoklar ya da kazalar ölüm korkusu, korku duyma korkusu, su korkusu, kanser ve kalp krizi korkusu, yükseklik korkusu, yemek yeme korkusu yaratabilir. Korkunun bin çeşit yüzü vardır. Hemen her eğitim sistemi korkutmaya yöneliktir ve böylece genç insanın ruhunda tahripkâr bir baskı yaratır. Psikosomatik açıdan korkular daima hastalıklı olayların geri planındaki sebepleridir.
Telkinler: “Düşüncelerimle, davranışlarım örtüşüyor. Yüreğim ve ruhum derin bir huzur ve uyum dolu. Tanrıyı kendi ortamda hissediyorum. Tanrı ile birlik çoğunluk demektir. Tanrı sevgisi kendine uymayan her şeyi yakıp kül eden bir ateştir. Tanrı benim kanalımla düşünür, konuşur ve eyleme geçer. Bilinçaltımın yaratıcı gücüne güveniyorum. Kendi merkezimdeki Tanrıya güveniyorum. Ruhum Tanrı sevgisiyle dolu. Sağlamım, sağlıklıyım, güçlüyüm, yaşamın her aşamasında dengeli ve huzur doluyum. başladığım her şey başarıyla biter. İç huzurum, gücümün bilincidir.”
KULAK HASTALIKLARI
Olası nedenleri: Duymak istememek, kulakları tıkamak, genellikle görmeme durumu ile paralel ilerler (duymayı ve görmeyi reddetmek). Ağır işitmek bir savunma reaksiyonudur, başkalarının yolladığı mesajlara kendini kapatmaktır. Duymayı istenen şeylerle, istenmeyen şeyler arasında bilinçsiz bir seçim yapmaktır.
Telkinler: “Tüm organlarım Tanrı'nın mükemmel bir eseridir. Onları bilgece kullanmaya karar verdim, sevgisi için yaradana şükrediyorum. Ruhumu okşayan seslerden sevinerek payıma düşeni alıyorum. Mesajları duyuyorum, kendimi onlara açıyorum, iyi işitiyorum ve işittiklerimi gündelik hayatımda kullanıyorum. Her mesajla yolum mükemmele varıyor. İyi ki böyle oluyor.”
MESANE SORUNLARI
Olası nedenleri: Korku, kendini bırakamama ve ağlaya-mama hali mesane problemlerine yol açar. İnsanın içinde birikmiş tortular giderek artar.
Telkinler: “Kendimi bırakıyorum, içim başarı, sağlık, sevgi ve uyum dolu. Her yeniliğe yüreğimi açtım.”
MİGREN
Olası nedenleri: Ağrıların yoğunluğu, bastırılan duyguların toplamına eşittir. Migren, hayata negatif bakanlarda, yaşam koşullarına uyum sağlamayanlarda görülür. Problemlerden kaçmaktır. Karanlığa sığınarak realiteden kaçma isteğidir. Gergin, kendilerini kasan, kafaları fazla dolu insanlarda migren daha çok görülür. Mantıkla, duyguların çarpışmasından meydana gelir. Özellikle kadınlarda cinselliğe yönelik bastırılmış duygular söz konusudur.
Telkinler: “Ben çözüldüm, hayat içime akarak beni özgür kıldı. Ben sorumu daha sormadan yanıtları aldım. Bütün varlığım derin bir sevgi ve uyumla dolu. Diplomatik ve öngörülüyüm, içim huzur ve uyum dolu. Her şeyi oluruna bırakıyorum. Tanrı beni seviyor, isteklerim ve davranışlarım uyumlu ve ahenkli.”
MÜLTİPL SKLEROZ
Olası nedenleri: Anneye alışılmışın dışında güçlü bir bağlılık. Bu hastalığın nedenleri genellikle ailevidir. Ruhsal katılık ve baskılı bir eğitimle birlikte travmatik olaylar da bu hastalığa yol açabilir. İnsan hiçbir esneklik göstermeden hayatını kendi ellerinde tutmak ister. Baş sözü "Ben istiyorum!"dur. Hiçbir şeyi oluruna bırakamaz, hayatı olduğu gibi kabul edemez. Biraz tevazu en iyi ilaçtır.
Telkinler: “Kendimi bırakıyorum. Yaşamın sevinci ile birlikte ben de akıyorum. Ben sağlıklıyım. Şimdiyi ve burayı yaşıyorum. Ben özgürüm. Sevdiğim her şey karşıma çıkıyor. Hayatımı yumuşak başlılık ve tevazu belirliyor. Tanrı'nın istediği olur!"
OMURGA AĞRILARI
Olası nedenleri: Bu sayede istenmeyen hareketlerden kaçmak mümkündür. Acaba cinsel ilişkiden kaçmak için de bir neden olabilir mi? Diğer nedenlerin yanı sıra duygusal çökme hissi yaşanır. Ruhsal zorlanmaların bedene yansıması ile omurlar arası ağrılar oluşur.
Telkinler: “Tanrı ile birlik çoğunluk demektir. Hayat bana destek oluyor. Kendi gücüme, kuvvetime inanıyorum. Hayatım sevgi ve uyum dolu. Tüm iyilikler içime doluyor. Ben hürüm.”
PROSTAT SORUNLARI
Olası nedenleri: Aşağılık duygusu ve umutsuzluk bu hastalığın nedenleri arasındadır. Çalışma baskısı ve anlamsızlık duygusu hastalığı arttırır.
Telkinler: “Ruhsal ve bedensel gücümün bilincindeyim. Hissettiğim kadar gencim ve kendimi yeni doğmuş gibi hissediyorum. Kendimi bırakıyorum. Yaşadığım her şey huzur merdivenimde beni yukarı taşıyacak bir basamaktır. Erkekliğim beni sevindiriyor. Cinsellik büyük bir sevinç ve zevk kaynağı.”


ROMATİZMA
Olası nedenleri: Romatizma sevgi eksikliği (içsel sıcaklık) sonucunda oluşabilir. Uzun süreli öfke, kronik bir acıların insanı olma hali, öç alma düşünceleri, bastırılmış saldırgan tutum hastalığı artırır. Başarıya dönüştürülemeyen hırs da nedenlerden biridir. Hayatın doğal akışından yeteri kadar pay alamamak da aynı şeye yol açar. Duygu tıkanıklığı ve yanlış beslenme maddi, manevi izler bırakır.
Telkinler: “Bedenim huzurlu ve uyumlu, ben rahatım. Dünyanın neşesinden pay alıyorum. Beni bağlayan her-şeyden kurtuldum, iç huzurum ve iç uyumum tam. Düşüncelerim ve davranışlarım başarılı, "dedenim yeni dünya görüşümü yansıtacak artık. Her gün bilinçli bir şekilde sevinç arıyorum. Yediğim her şey uyuma, güzelliğe ve sağlığa dönüşecek. Neşeli duyguların özlemini duyuyorum. Temiz vicdanımın bedenimi arındırmasına izin veriyorum. Tüm eski duygularım beni yeniledi ve yeniden yarattı.”
SAFRA KESESİ TAŞI
Olası nedenleri: Saldırgan dürtüler, negatif düşünceler birikir, maddeye dönerek sertleşir ve taş halini alır.
Telkinler: “Dirençsizlik yasasını benimsiyorum. Kendimi özgür ve akıcı ifade ediyorum, içimde uyuma, iyiliğe, etrafımdaki insanların ihtiyaçlarına duyulan anlayışa bol bol yer var. Hepsi, benim huzur zincirimin bir halkası. Ben tatlı hayatın bedeliyim. Bugünkü düşüncelerim yarınımın yatırımı. Ben pozitif düşünüyorum. Hayatım neşe ve kahkaha dolu. Hedeflerim var ve onlara ulaşacağım.”
SAMAN NEZLESİ
Olası nedenleri: Alerji ve soğuk algınlığında olduğu gibi saman nezlesi de duygusal tıkanmaya bir karşı tepkidir. Kitle etkisi ile belirli bir rol üstlenilir, insan kendini maskeler, içten çevresine mesafe koyar. Hoş olmayan durumlara saman nezlesi ile tepki verilir.
Telkinler: “Hayatla, serbest ve kısıtlı olmayan duygularımı değişiyorum. Den güçlü, pozitif bir şahsiyetim, içim de, dışım da bir. Tüm varlığım sevgi ve uyum dolu. Tüm kalbimle sevgiyi, uyumu ve mutluluğu özlüyorum.”
SİNDİRİM SORUNLARI
Olası nedenleri: Kolit ve gastrit gibi (o bölümlere bakın). Sindirim sorunları genellikle baskı sonucu oluşur. Gerilim altındaki insan kendini serbest bırakamaz. Sert bir terbiye sistemi de bu hastalığa neden olabilir. Materyalist ve hesapçı düşünmek insanın verici olmasını engeller. Vermek ve almaktan oluşan kan dolaşımı bozulur. Sindirim sorunları bağırsak hareketini bozar; toplum üstünde baskıcı olan korkuya karşı duyarlı tepki verilmesine neden olur.
Telkinler: “Hayatın prensibi vermek ve almaktır. Kendimi bırakıyorum. Sahip olmak ve var olmak hayatımın özü. Geçmiş geçmişte kaldı. Geçmişteki deneyimlerim, şimdiki ve gelecekteki başarılarımın garantisi. Ben uyanığım. Başıma ne gelirse gelsin bilincindeyim. Hayatın mucizesi benim kanalımla gerçekleşiyor. Varlığım sağlık dolu. Sevgi yolumu aydınlatan ışıktır.”
SIRT PROBLEMLERİ
Olası nedenleri: Yeteri kadar destek görmediğine inanan bir insan dik durmakta güçlük çeker. Hayatın bütün yükü sırttadadır. Sırtın üst kısmı: Duygusal yardım ihtiyacı. Sırtın alt kısmı: Maddi destek yetersizliği. Psikolojik bir gerilim söz konusudur. Sırt ağrıları cinselliği engellemeye yarayan bir motif olarak da kullanılır. Sırtından zoru olanların dürüstlükten yana da zorları olur.
Telkinler: “Hayata pozitif baktığım ve güven duyduğum için evrenin tüm güçleri bana yardım ediyor. Hayat olumlu ve dinamik bir prensip, kendimi bu prensibe bıraktım. Ben güçlüyüm, sağlamım, kudretli ve sağlıklıyım. Her problemin çözümü insanın kendisinde bulunur. Ben çözüldüm, içim uyum ve huzur dolu. Varlığım sağlıkla dolup taşıyor. Doğru ve açık konuşuyorum.”
SOĞUK ALGINLIĞI
Olası nedenleri: Sık sık soğuk algınlığına yakalanan bir insan hayatın gerçeklerinden kaçıyor demektir. O kendini zor koşullların bir kurbanı olarak görür, acı çeken birisi olarak herkesin dikkatinin kendi üstünde toplanmasını ister. Duyguları "üşümüş" insanlar her sorunu nezleyle çözümlemeye kalkarlar. Gündelik hayatın rutin çarkından sıkılanların bağışıklık sistemi zayıf düşer, soğuk algınlığına daha kolay yakalanılır. Grip bulaşacak diye korkanlar daha çabuk hasta olurlar. Sık sık kendini üşüterek hastalanmak, insanın iç huzurunun olmadığını gösterir. Grip olmak bir isteksizlik işaretidir.
Telkinler: “Sağlıklı bir inanca ve sağlıklı davranışlara sahibim. Ben hayatın mucizesiyim. Hedefim belli. Ben başarılıyım çünkü bir hedefim var. Düşüncelerim yaratıcı. Düşüncelerimde özgürüm. Kendi varlığımla barışığım. Her şey bana, ben her şeye hizmet veriyoruz, içim tümüyle sağlık dolu.”
ŞEKER HASTALIĞI
Olası nedenleri: Dindirilmemiş bir sevgi ve ilgi görme arzusu büyük bir keder yaratır. Bu durum uzun sürerse insan verilen sevgiyi alma yeteneğini de yitirir. Kendisiyle başkalarının arasına engel koyar, sevgi dolu konuşamaz ya da bir başkasını kucaklayamaz. Şeker hastası insanlar kendi merkezlerini bulamazlar, ya daha alta ya da daha üste yönelirler. Hayattan korkarlar ve hiçbir şeye güvenmezler. Diyabetikler yemek yemeyi, ilgi görme ve göstermeyle karıştırırlar.
Telkinler: “Bundan sonra hayatım neşeli ve eğlenceli geçecek. Hayat ırmağı içime doldu ve beni özgürleştirdi. Hayatın zevklerinin tadını çıkartıyorum. İyi alışkanlıklar edinmek ve onlara sadık kalmak istiyorum. Sevmeyi, hayatı ve kendimi seviyorum. Tatlı hayat benim için var, onun tadını çıkartıyorum, her şeyi oluruna bırakıyorum.”
ŞİŞKİNLİK
Olası nedenleri: Hazmedilmemiş sorunlar ve mayalanan düşünceler şişkinliğe yol açar. Bazı insanlar korkudan fazla hava yutarlar. Rahat koşullarda yemeğinizi yiyin. Ve esas gıdanız iç huzurunuz olsun. Stresli bir hayat ve düşünceler yanlış beslenme şeklidir ve hazmedilmesi mümkün değildir.
Telkinler: “Tüm varlığım derin bir huzur ve uyumla dolu. Başladığım şeyi başarıyla bitiriyorum. Sorunlarımdan edindiğim deneyimler benim çıktığım başarı merdiveninin basamakları. Yaratılışın planı benim kanalımla uygulanıyor. Tanrı ve ben her zaman başarılıyız. Almak ve vermek hayatımın ve hissettiğim uyumun bir parçası.”
TANSİYON
a.) YÜKSEK TANSİYON
Olası nedenleri: Eskiden kalma, çözümlenmemiş, duygusal sorunları bugüne kadar taşıdınız ve hâlâ pişmanlık çekiyorsunuz. Gizli öfke ve bastırılmış duygular sizi belirliyor. Kendinizi yeteri kadar ortaya koyamıyorsunuz.
Telkinler: “Duygularımı ve kendimi serbest bırakıyorum. Her şey benden geçerek oluyor. Her şey akıp gidiyor - mükemmellik denizine doğru. Her çözüm içten başlıyor. Dirençsizlik yasasını uyguluyorum. Zafer bana ait. Ben güçlü, dingin bir kişiliğim ve dinamik bir mıknatıs olarak başarıyı kendime çekiyorum. Ben sevgi ve uyum dolu, duyguları olan bir varlığım.”
b.) DÜŞÜK TANSİYON
Olası nedenleri: Büyük bir olasılıkla küçüklüğünde bastırılmış ve kendini geliştirmesi engellenmiş çocuklar isteksiz olur ve kendini nasıl kanıtlayacağını bilemez. Deneyimlerine göre hedefe ulaşması mümkün değildir ve aynı zamanda çok cesaretsizdir. Kendisine ya da başka bir şeye ilgi göstermesine pek rastlanmaz, düşük tansiyon gerekçesine sığınarak değişik aktivitelerden kaçar. İçsel bakışı ise şöyledir: Başarı bana çok görülmüş.
Telkinler: “Ben bir kaya kadar sağlamım. Hayatım çok heyecanlı ve muhteşem bir macera. Ben tüm iyilikleri kendine çeken manevi bir mıknatısım. Ben yetenekliyim ve yeteneklerimi göstermek görevim. Benim bir hedefim var. Ben hayatın başarısızım. Dinamik ve hayat doluyum. Gülmek istiyorum, her şeyi fethetmek istiyorum, her şeye sahip olmak istiyorum. Hayatın kuması neşedir. Ben sağlamım, güçlüyüm, kudretliyim ve sağlıklıyım. Hayat bir şölendir. Başıma ne geliyorsa hepsi benim iyiliğim için ve beni gelecekteki başarılarıma ulaştıracak bir atlama tahtası.”
TIRNAK YEMEK
Olası nedenleri: Otoagresif reaksiyon. İnsan içinde ailesine karşı duyduğu dirençle kendini yemeye başlar. Ruhsal gerilimler ve bastırılmış saldırganlık sonucu tırnak yeme alışkanlığı ortaya çıkar. İnsan kendi cesaretinden korkar.
Telkinler: “Dirençsizlik yasasına uyum sağlıyorum. Geçmişim, başarılı bir şimdiki zaman ve gelecek için en önemli temel, içim sakin ve dingin; nem kendimle nem çevremle uyumluyum. Hayatı olduğu gibi kabul ediyorum. Ben güçlü bir kişiliğim, mesleğimde ve toplumda başarılıyım.”
UYKUSUZLUK
Olası nedenleri: Uykusuzluk çeken bir insan kendi kişisel ritmini bulamamış demektir. Sorunlar ve korkular "uykusunu gasp eder." Problemleri çözeceği yerde onlarla boğuşur. Üstesinden gelinemeyen durumlar uykusuzluk yaratır.
Telkinler: “Her gün kendinden sorumludur, içim huzur ve uyum dolu. Her yeni 0üne tam güvenle başlıyorum. Perin ve sakin bir uykuya dalıyorum, ben artık çözüldüm. Günü geride bırakıp, kendimi uykunun koynuna bırakıyorum. Yorgunum, çok yorgunum, derin ve deliksiz uyuyorum.”
(ZAMANSIZ) YAŞLANMA
Olası nedenleri: Altmış ya da seksen yaşındaymış gibi yaşlı görünmeye sebep olan düşünceler yıkıcı, yaşamı yadsıyan ve ölüm korkusuna yol açan düşüncelerdir. Yaşlanmayı düşünmek insanı yaşlandırır, insan huzuru için yanlış bir beslenme çeşididir. Hayata bakışınız beslenme şeklinizi de etkiler. Alışkanlıkların da ötesinde belli bir yaşam tarzı halini alır. Hayat felsefesini değiştirmenin bir sonucu da beslenme tarzındaki değişikliktir. Ve bu da bedene yardımcı olarak daha dinamik ve canlı olmasını sağlar.
Doğru beslenirken yemeklerinizi stres altında ve çarçabuk yemek yanlışını yapmayın. Beslenme biliminin söylediğine göre doğru besinler rahat koşullarda alınmalı. Yani sadece ne yediğiniz değil, nasıl ve nerede yediğiniz de önemli. Dolayısıyla yanlış beslenme salt yanlış besin alma demek değildir.
Telkinler: “Her yaşın kendine göre bir güzelliği vardır, her yas mükemmeldir. Şu anı ve şu anda bulunduğum yeri seviyorum. Kendimi genç, hayat dolu, güçlü hissediyor, hayat serüveninden zevk alıyorum. Benim için sadece bugün var. Gerçek varlığım zamana ve mekâna tabi değil, ebediyen genç”
YATAK ISLATMAK
Olası nedenleri: Mutsuz, bastırılmış bir çocuğun dökülmemiş gözyaşları. Çocuğa saldırgan davranılmamalı. Özenle ve çok özlediği sevgi ile ona yaklaşılmalı. Yatağını ıslatan bir çocuk bu yöntemle ailesinin ilgisine ihtiyacı olduğunu belirtir.
Telkinler: (Anne ya da baba uyuyan çocuğun kulağına yavaşça fısıldamalı): “Seni seviyorum. Annenle, baban sen varsın diye çok mutlular. Sen bizim en sevdiğimiz varlığımızsın. Seni anlıyoruz. Hayatta çok başarılı ve zengin olacaksın. Okulu çok seveceksin. Öğrenmek güzeldir. Ulu Tanrı seni korur. Hepimiz seninle gurur duyuyoruz. Huzur içinde uyu, neşe içinde uyan. Seni seviyorum.”
ZONA
Olası nedenleri: Uzun süreli ruhsal çatışma. İnsan kendisini sorunlarıyla baş başa kalmış hisseder. Kendini serbest bırakamaz. Ağrıların şiddeti psikolojik baskıyı gösterir.
Telkinler: “Sevilen ve ihtiyaç duyulan bir kişiyim. Uyum ve memnuniyetin hakimiyetindeyim. Değersiz olan şeylerden koptum. Geçmiş geçmişte kaldı. Şimdiyi ve şu anda bulunduğum yeri yaşıyorum. Tanrının isteği ile hayatım mükemmel. Her şeyi ve kendimi oluruna bırakıyorum- her şey tanrısal plana göre seyreder


Özetleyen: Gülten Atlı